Zenginlerin kârları için top yemi olmayın!

Almanya’da zorunlu askerliğin geri getirilmesine karşı sosyalist bir perspektif

Bu bildiri, zorunlu askerliğin geri getirilmesine karşı 5 Aralık’ta Almanya genelinde düzenlenen gösteri ve protestolarda dağıtıldı.

"Zenginlerin kârları için top yemi olmayın!" [AP Photo/Daniel Cole]

Bugün Almanya genelinde binlerce öğrencinin katıldığı, zorunlu askerliğin geri getirilmesine karşı yapılan okul boykotu, militarizme ve savaşa karşı bir hareketin inşasında önemli bir adımdır. Ancak organizatörler, temel meseleyi —federal hükümetin devasa silahlanma ve savaş hazırlıklarını— protestoların dışında tutmak ve bunları en dar, en acil taleplerle sınırlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta, genel zorunlu askerliğe karşı sözlü beyanlarda bulunurlarsa, devlet ve ordu içindeki militarist güçlerle işbirliği yapmaya bile hazırlar.

Bu yolla hiçbir şey elde edilemez. Eğer Alman egemen sınıfı, Hitler’den bu yana görülmemiş bir ölçekte silahlanıyorsa, Gazze’deki korkunç soykırımı destekliyorsa ve bir kez daha Rusya ile savaşa açıkça hazırlanıyorsa, zorunlu askerlik geri getirilecektir. Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) oluşan iktidar koalisyonu, “Yeni Askerlik Hizmeti” yasa taslağında bunu açıkça ortaya koymaktadır. Taslak; zorunlu kaydı, zorunlu tıbbi muayeneleri ve “gönüllüler”in sayısı yetersiz kalır kalmaz ordunun personel hedeflerini karşılamak için zorunlu celbi açıkça öngörmektedir.

Bu nedenle zorunlu askerliğe karşı mücadele; savaşa, militarizme ve bunların temel nedeni olan kapitalizme karşı mücadeleyi gerektirir. Okul boykotuna katılan herkesi bu çağrıyı okumaya, yaymaya ve uluslararası, sosyalist bir savaş karşıtı hareketin inşasında aktif rol almaya çağırıyoruz.

Hangi biçimde ve ne zaman planlanırsa planlansın, zorunlu askerliğe hayır diyoruz. Zenginlerin kârları için top yemi olmayı reddediyoruz!

Zorunlu askerliğin geri dönüşü, toplumun bir bütün olarak militarizasyonunun bir parçasıdır. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden seksen yıl sonra, Alman hükümeti bir kez daha koca bir nesli kışlalara ve siperlere sürmeye, genç hayatları egemen sınıfın ekonomik çıkarları uğruna feda etmeye hazırlanıyor. CDU/SPD koalisyonu, Alman ordusunun (Bundeswehr) yeniden silahlanmasını son sürat ilerletiyor.

Bundeswehr’in Avrupa’daki en büyük konvansiyonel kara ordusuna dönüştürülmesi planlanıyor. Hükümet, asker sayısını yaklaşık 80.000 artırmayı ve yüz binlerce kişiden oluşan bir yedek havuzu oluşturmayı hedefliyor. Yeni askerlik yasası, zorunlu yoklama ve ardından gelen celpler yoluyla bu devasa yığınağın yasal çerçevesini oluşturuyor. Almanya’nın askeri harcamaları şimdiden rekor seviyelere ulaştı. Personel ve silahlanmada planlanan artışı finanse etmek için “Yeni Askerlik Hizmeti” aracılığıyla harcamalar daha da yükseklere çıkarılacak.

Bunun “meşru müdafaa” ile hiçbir ilgisi yoktur. Rusya’nın Ukrayna’yı gerici istilası, emperyalist güçlerin bu savaşı yıllardır sistematik olarak hazırladığı gerçeğini değiştirmez. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağıtılmasından bu yana NATO, Moskova’ya verilen tüm güvencelere rağmen sınırlarını istikrarlı bir şekilde doğuya doğru kaydırmış ve Rusya’yı askeri olarak kuşatmıştır. Berlin bu saldırıda merkezi bir rol oynamıştır.

Mevcut silahlanma programıyla Alman hükümeti, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki tarihi savaş hedeflerine geri dönüyor. İlan edilen hedef; Hitler’in Wehrmacht’ının (ordusunun) feci yenilgisinden 80 yıl sonra Almanya’nın, nükleer silahlara sahip Rusya’ya karşı bir savaşı bir kez daha kazanabilecek kapasiteye gelmesidir. Bizim için bu, o dönemki gençlerin yaşamış olduğu ve bugün Ukrayna ve Rusya’daki gençlerin yaşadığı kaderin aynısı demektir: zorla askere alınma, siperler ve ölüm.

Egemen sınıf barbarlığa hazırlanıyor. Onun politikasının “demokrasi” ya da “insan hakları” ile hiçbir ilgisinin olmadığı gerçeği Gazze’de halihazırda sergileniyor. Federal hükümet yaklaşık iki yıldır orada yaşanan soykırıma —on binlerce çocuk ve gencin katledilmesine— iştirak etmektedir. Bu tür suçları destekleyen bir hükümet, bizim neslimizi de yeni bir dünya savaşında kurban etmeye hazırdır.

Buna hazırlık olarak okullar ve üniversiteler şimdiden askerileştiriliyor. Genç subaylar sınıflarda boy göstererek vatan için öldürmeyi “demokrasiye hizmet” olarak sunuyor. Üniversiteler ve yüksekokullar militarist araştırma ve eğitim merkezlerine dönüştürülürken, kampüslerdeki savaş ve soykırım karşıtı protestolar ağır silahlı polislerin vahşi saldırılarına uğruyor.

Bu bile gençlere militarizm zehrini aşılamaya yetmedi. Okullarda ve üniversitelerde yıllardır süren amansız savaş propagandasına rağmen, kamuoyu yoklamaları gençlerin sadece yüzde 16’sının bir savaş durumunda Almanya için silah altına girmeye istekli olduğunu gösteriyor. Zorunlu askerliğin yeniden getirilmek istenmesinin nedeni budur. Bu muhalefeti kırmak için gençler disiplin altına alınacak ve askerlik yapmaya zorlanacaklar.

Bunun olmasına izin vermemeliyiz. Savaş yönelimi durdurulmalı ve zorunlu askerlik engellenmelidir. Neslimizin bir kez daha zenginlerin ölüm tarlalarında kurban edilmesine izin vermeyeceğiz.

Sahte pasifizme karşı

Zorunlu askerliği sadece kendimiz siperlerde ölmek istemediğimiz için değil, kimsenin siperlerde ölmesini istemediğimiz için reddediyoruz. Zorunlu askerliğe karşıyız çünkü bu, giderek daha fazla insan hayatını yok eden bir savaş sarmalının parçasıdır.

Savaşın tırmanmasını destekleyen ve sadece kendi başları tehlikeye girdiğinde itiraz eden Yeşiller Gençliği ve SPD’nin gençlik örgütü Genç Sosyalistlerin (Jusos) siyasetinden daha tiksindirici bir şey yoktur. Tüm parlamento partilerinin gençlik örgütleri Gazze’deki soykırımı desteklemekte ve her gün Rusya’ya karşı savaşın tırmandırılması için ajitasyon yapmaktadır. Onlar kendileri mezbahaya gönderilmediği sürece Rus ve Ukraynalı gençlerin ve Filistinli çocukların kâr sunağında kurban edilmesini kabul ediyorlar.

Eğer Alman gençliği kurban edilecekse, bu gruplar bunun kendi saflarından değil, eğitim ya da gelecek adına başka bir yol görmedikleri için Bundeswehr’e “gönüllü” olan işçi sınıfı çocuklarından olması gerektiğinde ısrar ediyorlar. İktidar partileri tarafından eğitim ve sosyal harcamalarda yapılan her kesinti, işçi sınıfı gençliği üzerindeki “gönüllü” olma baskısını artırırken, Juso ve Yeşiller Gençliği yöneticileri bundan muaf tutuluyor.

Savaş kendilerini kişisel olarak etkilemediği sürece savaştan yana olan ayrıcalıklı orta sınıf katmanların bu sahte pasifizmini (barışseverliğini) kınıyoruz. Bizim için zorunlu askerliği durdurmak, savaşın tırmanmasını durdurmak demektir.

Ayrıca, görünüşte zorunlu askerliğe karşı çıkan ancak Bundeswehr’in sözde bir “savunma ordusu” olarak yeniden silahlandırılmasını destekleyen Sol Parti gibi örgütlerin tutumunu da reddediyoruz. Sol Parti’nin, Bundesrat’ta (parlamentonun üst kanadı) bir trilyon avroluk savaş kredisi için oy kullanması ve ardından Merz’in savaş sonrası en sağcı Alman hükümetinin başında şansölye olmasının önünü açmaya yardım etmesi tesadüf değildir.

Rusya’ya karşı savaşın tırmandırılması, Alman hükümetinin Gazze’deki soykırıma verdiği destek ve İran’a yönelik saldırılar, Bundeswehr’in güçlendirilmesinin “savunma” ile hiçbir ilgisi olmadığını, bunun yağmacı emperyalist çıkarlara hizmet ettiğini göstermektedir.

Bu durum temel siyasi soruları gündeme getirmektedir. Bundeswehr’in tamamen savunma amaçlı bir güç olarak inşa edilebileceğini iddia edenler, barışçıl bir kapitalizmin olabileceğini iddia ediyorlar. İki dünya savaşı ve bir üçüncü dünya savaşı tehlikesi, barışçıl kapitalizm diye bir şeyin olamayacağını göstermektedir.

Savaş, toplumun tepesindeki bireysel politikacıların kötü niyetinden değil, kapitalizmin nesnel çelişkilerinden kaynaklanır. Dünya pazarı ile onun rakip ulus devletlere bölünmüşlüğü arasındaki çelişki, kaçınılmaz olarak pazar ve hammadde mücadelesine yol açar ki bu da savaş biçimini alır.

Kapitalizm var olduğu sürece savaş olacaktır. Bu nedenle “barışçıl bir Bundeswehr” imkansızdır ve tehlikeli bir yanılsamadır.

Savaşa karşı sosyalist bir perspektif

Buradan belirleyici sonuçlar çıkarılmalıdır. Zorunlu askerliğe karşı mücadele, savaşa ve onun kaynağına —kapitalist sisteme— karşı mücadele demektir. Bu nedenle, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) 2016 tarihli “Sosyalizm ve Savaşa Karşı Mücadele” bildirisinde ayrıntılandırdığı siyasi ilkelere dayanan bağımsız bir işçi sınıfı hareketinin inşası için mücadele ediyoruz:

  • Savaşa karşı mücadele, nüfusun bütün ilerici unsurlarını kendi arkasında birleştiren, toplumdaki büyük devrimci güç işçi sınıfı üzerinde yükselmelidir.
  • Mali sermayenin diktatörlüğüne ve militarizm ile savaşın temel nedeni olan ekonomik sisteme son verme uğruna mücadele etmeksizin savaşa karşı ciddi bir mücadele söz konusu olamayacağı için, yeni savaş karşıtı hareket, kapitalizm karşıtı ve sosyalist olmak zorundadır.
  • Dolayısıyla, yeni savaş karşıtı hareket, zorunlu olarak, kapitalist sınıfın bütün siyasi partilerinden ve örgütlerinden bütünüyle ve tartışmasız biçimde bağımsız ve onlara düşman olmalıdır.
  • Yeni savaş karşıtı hareket, her şeyden önce uluslararası olmalı, işçi sınıfının muazzam gücünü emperyalizme karşı birleşik küresel bir mücadelede harekete geçirmelidir. Burjuvazinin sürekli savaşına, işçi sınıfı tarafından, stratejik hedefi ulus devlet sisteminin ortadan kaldırılması ve bir dünya sosyalist federasyonunun kurulması olan sürekli devrim perspektifi ile yanıt verilmesi gerekmektedir. Bu, küresel kaynakların akılcı ve planlı geliştirilmesini ve bu temelde yoksulluğun ortadan kaldırılmasını ve insanlık kültürünün yeni doruklara yükseltilmesini mümkün kılacaktır.

Tüm gençleri; okullarda, üniversitelerde ve eğitim merkezlerinde zorunlu askerliğin geri getirilmesine karşı örgütlenmeye çağırıyoruz. Bu bildiriyi sınıf arkadaşlarınızla, öğrenci dostlarınızla ve iş arkadaşlarınızla tartışın. Bizimle iletişime geçin ve IYSSE’ye katılın.

Loading