Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS) 16 Ekim 2025’te Nazizm, büyük sermaye ve işçi sınıfı arasındaki tarihsel ilişkiyi inceleyen bir web semineri düzenledi. Bu, güncel olaylarla yakından ilişkili bir tartışmaydı.
Tartışmayı WSWS Uluslararası Yayın Kurulu ve Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) Başkanı David North yönetti. Tartışmaya üç seçkin tarihçi katıldı: Miami Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden emekli Profesör David Abraham (The Collapse of the Weimar Republic: Political Economy and Crisis [Weimar Cumhuriyeti’nin Çöküşü: Ekonomi Politik ve Kriz] kitabının yazarı); Kanadalı tarihçi Jacques Pauwels (Big Business and Hitler [Büyük Sermaye ve Hitler] kitabının yazarı) ve Almanya’nın Potsdam kentindeki Çağdaş Tarih Merkezi’nde kıdemli araştırmacı olan ve araştırmalarını Almanya Komünist Partisi ve Avrupa işçi hareketleri üzerine yoğunlaştıran Mario Kessler.
Web semineri, North’un 1980’lerde Abraham’ın tarihçi olarak kariyerini mahveden kötü niyetli akademik kampanyayı anlatmasıyla başladı. Abraham; Alman kapitalizmi içindeki çatışmaların Hitler’in yükselişini nasıl kolaylaştırdığını anlatan Marksist analizini yayımladıktan sonra, muhafazakâr tarihçiler Gerald Feldman ve Henry Ashby Turner’ın saldırılarına maruz kalmış ve sahtekarlık yapmakla suçlanmıştı. Abraham, bu saldırının “ideolojik düşmanlık, kişisel kin ve entelektüel cehalet”ten kaynaklandığını ifade etti.
Tartışmada Jacques Pauwels, Hitler’in yükselişinin tesadüfi olduğu veya kapitalist çıkarlarla bağlantılı olmadığı iddiasını eleştirdi: “Hitler’in sözde iktidarı ele geçirmesi, yalnızca bir iktidar devri veya tesliminden ibaretti. Sanayi ve finansın, başka bir deyişle büyük sermayenin, Alman iktidar elitinin geri kalanının mali ve başka destekleri olmasaydı, Hitler asla üstünlük kuramazdı.” Pauwels, faşizmi “ her zaman kullanılmayan ama kesinlikle daima kullanıma hazır bekletilen, kapitalizmin sopası” olarak tanımladı.
Mario Kessler, Hitler’in orta sınıfları seferber ederken, onların sosyalizme doğru solcu radikalleşmesini engellemesini ele aldı. Nazi Partisi’nin “işçi sınıfına tutarlı bir şekilde girmeyi asla başaramadığını” ve Weimar dönemi seçimlerinde “asla mutlak çoğunluğu elde edemediğini” belirtti. Hitler’in işlevi, “işsizlerin oylarını, kendilerini sistemin kaybedenleri olarak görenlerin öfkesini toplamaktı.” Kessler, “Hitler ve Alman faşistleri Yahudileri yok etmeden önce, Alman ve Avrupa işçi hareketini yok etmek zorundaydılar,” diye vurguladı.
Pauwels, Hitler’in işçilerin yaşam koşullarını iyileştirdiği efsanesini çürütürken, “Nazi yönetimi altında Alman işçilerin reel ücretleri çarpıcı bir şekilde düşerken, şirket kârlarının hızla arttığının” belgelendiğini belirtti. İş kazaları ve hastalıklarının 1933’te 930.000 vakadan 1939’da 2,2 milyona çıktığını ortaya koyan Pauwels, Nazi politikasını “yüksek kâr, düşük ücret politikası” olarak nitelendirdi. Dachau’daki ilk toplama kampı, öncelikle Yahudiler için değil, “normal hapishanelerin çoğunun sosyal demokratlar ve komünistlerden oluşan siyasi tutuklularla dolu olması” nedeniyle kurulmuştu.
Tartışmada daha sonra güncel paralellikler kuruldu. North, Weimar’ın çöküşü ile Amerika’nın faşizan Trump yönetimi altındaki mevcut gidişatı arasında açık bağlantılar kurdu ve altının 1971’de ons başına 35 dolardan bugün 4.000 doların üzerine çıkmasını “Amerikan ekonomik sisteminin gerçek krizinin nesnel bir göstergesi” olarak nitelendirdi. Abraham, “fosil yakıt endüstrisindeki eski sağcılar” ile Silikon Vadisi’nden “anarşist-libertaryanlar” arasında ortaya çıkan ittifakı anlattı ve Peter Thiel’in yakın zamanda Nazi hukuk teorisyeni Carl Schmitt’i anarak konferanslar verdiğini, işçileri, solcuları, azınlıkları ve çevrecileri medeniyetin önündeki “engeller” olarak tanımladığını belirtti. Abraham bunu [Nazilerin] “ Yahudi-Bolşevikler” anlatısının yeni bir türü olarak nitelendirdi.
North şu kritik bir soruyu gündeme getirdi: “Nesnel koşullar devrimci bir yönelim olasılığını yaratıyor mu? Yoksa faşizm kaçınılmaz mı?” North, Birinci Dünya Savaşı’nın hem bir felaketi hem de Ekim Devrimi’ni doğurduğunu örnek göstererek, gericiliği besleyen çelişkilerin aynı zamanda devrimci potansiyel de yarattığını öne sürdü.
Almanya’daki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Sozialistische Gleichheitspartei) Genel Başkanı Christoph Vandreier, Alman akademi dünyasında Hitler ve Nazilerin itibarının iade edilmesi sürecini ele aldı. Tarihçi Jörg Baberowski’nin Der Spiegel dergisinde “Hitler kötü biri değildi” ve Hitler “psikopat değildi” dediğini; Holokost’un “Rusya’daki iç savaş sırasında yapılan infazlardan özünde farklı olmadığını” iddia ettiğini anlattı. Vandreier, “Baberowski’nin Almanya’daki neredeyse tüm akademi çevreleri tarafından desteklendiğini” ve bu tür görüşlerin bugün “ana akımın bir parçası” haline geldiğini, bunun da Almanya’nın trilyon avroluk yeniden silahlanma programıyla örtüştüğünü belirtti.
Tarihçiler, tarihsel tahrifatla mücadelenin siyasi mücadeleden ayrılamayacağı konusunda hemfikirdiler. Pauwels, “tarihin huzur bozucu olduğunu” ve “iktidardaki güçlerin, bu duruma nasıl geldiğimizi gerçekten bilmemizi istemediklerini” vurguladı. Abraham, “sağcıların Washington’u, solcuların ise [üniversitelerdeki] İngilizce bölümünü ele geçirdiği” on yılların ardından, ekonomi politik çalışmalarının mütevazı bir canlanma gösterdiğini belirtti.
North, aynı temel çelişkilerin devam ettiğini vurgulayarak konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Sadece geçmişten bahsetmiyoruz, aslında bugünü tartışıyoruz. Aynı sorunlar, aynı sosyal güçler bugün de var.” North, “işçi sınıfının ve gençlerin ve işçilerin en ileri kesimlerinin, nesnel gerçekliği anlayabileceğimiz ve bu temelde devrimci bir hareket inşa edebileceğimiz tek teorik çerçeve olan Marksizme doğru büyük bir dönüş yapacağı” öngörüsünde bulundu.
***
Ayıca bakınız: Neden Geri Döndüler? Almanya’da Tarihsel Tahrifat, Siyasi Komplo ve Faşizmin Dönüşü
