Bu yazı yazılırken Akdeniz’de halen devam eden askeri operasyonda, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Gazze ablukasını kırmaya çalışan Küresel Sumud Filosu’na ait en az on üç gemiyi durdurmuş durumda.
IDF’nin eylemleri, İsrail’in uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiği saldırıların bir parçasıdır. Gemiler, İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ve başlı başına yasa dışı olan ablukayı sürdürmek amacıyla uluslararası sularda saldırıya uğradı ve ele geçirildi.
Filoya yapılan saldırı, İsrail’e ve Gazze’deki soykırımına karşı kitlesel halk muhalefetini daha da şiddetlendirdi. Dünyanın başkentlerinde protestolar düzenlenirken İtalya’da cuma günü genel grev çağrısı yapıldı.
Filoyu organize edenler tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi: “Çarşamba günü... saat 20:30 civarında, Küresel Sumud Filosu’na ait birçok gemi –özellikle Alma, Surius ve Adara– uluslararası sularda İsrail İşgal Kuvvetleri tarafından yasa dışı olarak durduruldu ve gemilere çıkıldı.”
Açıklamada ayrıca şunlar kaydedildi: “Gemilere yasa dışı olarak çıkmadan önce, İsrail donanma gemileri, tehlike sinyallerini engellemek ve yasa dışı gemiye çıkma olayının canlı yayınını durdurmak amacıyla gemilerin iletişim sistemlerini kasten bozmuş gibi görünüyor.”
Sosyal medyada yayınlanan bir güncellemede, filonun sözcüsü Saif Abukeshek, gemilere çıkıldıktan sonra en az 201 kişinin IDF tarafından gözaltına alındığını belirtti. Bu kişiler 37 ülkeden geliyordu; 30’u İspanya’dan, 22’si İtalya’dan, 21’i Türkiye’den ve 12’si Malezya’dandı.
Abukeshek ve başkalarının da belirttiği gibi, İsrail’in gemiler üzerinde herhangi bir yargı yetkisi veya yasal hakkı olmadığı göz önüne alındığında, bu gözaltılar ancak kaçırma olarak nitelendirilebilir.
Gözaltına alınanlar arasında tanınmış İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg de bulunuyor. Filoda, Nelson Mandela’nın torunu eski Güney Afrika Milletvekili Mandla Mandela ve Fransa, İspanya ve İskandinav ülkelerinden birçok Avrupalı siyasetçi gibi diğer birçok tanınmış isim de yer alıyor.
Abukeshek’in güncellemesine göre, ağustos sonunda İspanya’dan yola çıkan filodaki 30 gemi, güncellemenin yayımlandığı tarihte hâlâ serbest ve Gazze’ye yaklaşmaya çalışıyor.
Bu durdurma operasyonu, IDF’nin barışçıl filoyu hedef alan bir dizi saldırgan eyleminin doruk noktasıdır. Katılımcılar, gemilerin 20 kadar İsrail savaş gemisi tarafından tehdit edildiğini bildirmişti. Savaş gemileri, kaçınma manevrası gerektirecek kadar yakın mesafeden yaklaşırken, insansız hava araçları tehditkâr bir şekilde gemilerin üzerinde uçuyordu.
Sosyal medyada yayınlanan görüntülerde, İsrail güçlerinin gemilere “aktif bir savaş bölgesine yaklaştıklarını” ve “deniz ablukasını ihlal etmeye” kalkışmaları halinde ele geçirileceklerini, gözaltına alınacaklarını ve yasal işlem göreceklerini söyledikleri görülüyor.
Geminin telsizinden yapılan bu çağrıya yanıt olarak Thiago Avila, “Uluslararası Adalet Divanı, Gazze’ye yönelik insani yardım misyonunu engellemeye yönelik her türlü girişimin uluslararası hukuk tarafından yasaklandığına dair geçici bir karar verdi,” diye belirtti.
Avila, filoya ait gemilerin eylemlerinin, geçen kasım ayında Başbakan Binyamin Netanyahu ve diğer İsrailli liderler hakkında Gazze’ye yönelik saldırılarının insanlığa karşı suç teşkil ettiği gerekçesiyle tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarıyla da uyumlu olduğunu ekledi.
İsrail rejimi bu tür argümanlara kulak asmıyor. Gemilerden gözaltına alınanlar İsrail hapishanelerine atılacak. Yom Kippur nedeniyle birçok resmi İsrail kurumu kapalı olduğundan, gözaltına alınanların yakın gelecekteki kaderleri belirsiz.
IDF’nin filoya yönelik operasyonu devam ederken, İsrail’in Gazze ablukasını kırma girişimlerine yönelik önceki saldırıları yeniden gündeme geliyor.
Haziran ayında Madleen gemisi durdurulduğunda, aktivistler gözaltına alınarak sınır dışı edilmeden önce kimyasal tahriş edici spreylerle hedef alındılar. 2018 filosundaki kişiler, gözaltına alınmadan önce dövüldüklerini ve işkence gördüklerini bildirmişlerdi. 2010 yılında İsrail komandoları, Türk gemisi Mavi Marmara’ya düşmanca saldırarak gemide bulunan on kişiyi öldürmüştü.
Global Sumud Filosuna yönelik son saldırı, uluslararası alanda geniş çaplı bir kınama dalgasına yol açtı.
Malezya Başbakanı Anwar Ibrahim, “silahsız sivillere ve Gazze’ye hayat kurtaracak insani yardım malzemeleri taşıyan gemilere” yönelik “sindirme ve baskı” eylemlerini kınadı. Kolombiya hükümeti, ülkesindeki İsrail diplomatik misyonunun sınır dışı edileceğini duyurdu.
Başka hükümetler de İsrail tarafından gözaltına alınan vatandaşlarının akıbeti konusunda “endişelerini” dile getiren açıklamalar yaptı. Bu tür açıklamalar, filoya yapılan saldırı nedeniyle uluslararası alanda protestoların düzenlendiği bir ortamda, halkın öfkesi nedeniyle gösterilen gergin bir tepki niteliğindedir.
Gemilerin ve üzerindekilerin ele geçirilmesi ve bu saldırıyı önceleyen koşullar, bu tür tavırların sahteliğini ortaya koymaktadır. Filoya ve onun kaderine İtalya ve İspanya gibi Akdeniz ülkeleri özel ilgi gösterdiğinden, her iki ülke de onu saldırılardan korumak gerekçesiyle askeri gemiler göndermişti.
Ancak salı akşamı, organizatörler, Gazze’ye yaklaşmadan çok önce “filoya eşlik eden fırkateynin katılımcılardan geri dönmelerini isteyeceğinin” söylendiğini açıkladılar. Medyaya yaptıkları açıklamada, “İtalya’nın yaptığı şey koruma değil, sabotaj ve misyonu baltalamaya yönelik bir girişimdir, çünkü gönüllüleri korumak yerine İsrail’in elinde bir araç olarak hareket etmektedir,” diye belirttiler.
İspanya hükümeti de benzer şekilde katılımcılardan gemilerini geri çevirmelerini istedi ve İsrail’in Gazze açıklarında ilan ettiği “yasak bölge”yi ihlal etmemeleri konusunda uyarıda bulundu.
Filoya yapılan saldırı, IDF’nin Gazze şehrine yönelik saldırılarını yoğunlaştırmasıyla aynı zamana denk geliyor. Son 24 saat içinde İsrail’in Gazze Şeridi’nde en az 73 kişiyi öldürdüğü, bunların çoğunun Gazze şehrinde olduğu bildirildi. Bu sayı, geçici mülteci barınağına dönüştürülmüş iki okulda ölen onlarca kişiyi de içeriyor.
Artan saldırılar, Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump’ın bu hafta başında açıkladığı “barış planı“nın sahteliğini ortaya koymaktadır.
Plan, Hamas’ın ve Gazze’deki tüm silahlı Filistinli örgütlerin tamamen teslim olmasını talep ediyor ve Gazze’nin Trump ve İngiliz savaş suçlusu Tony Blair’in başını çektiği “geçiş” rejimi tarafından yönetilmesini öngörüyor.
Plan, Trump’ın bu yılın başlarında ABD’nin Gazze’yi ilhak edip “Riviera”ya dönüştüreceğini açıkladığı önerilerinin bariz unsurlarını içeriyor. Örneğin plan, “özel sermayeyi çekecek”, “yatırım portföylerini yönetecek” ve “yatırımcılara kolaylık sağlayacak” bir finans kurulu oluşturulmasını öngörüyor.
Planın açıklanmasından ve dünya çapında hükümetler tarafından övülmesinden kısa bir süre sonra Netanyahu, IDF’nin hiçbir koşulda Gazze’den ayrılmayacağını ilan eden İbranice bir video yayınladı. Başka bir ifadeyle, plan, Gazze’nin tüm emperyalist güçlerin dahil olduğu tam etnik temizliğine yönelik gelişmiş planın üzerine örtmektedir ve gerçekte onun parçasıdır.
Son gelişmeler, protestoların, ne kadar cesur olurlarsa olsun, devam eden savaş suçlarını durdurmak için yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
İşçi sınıfının bağımsız gücü, emperyalist-Siyonist savaş makinesine yönelik tüm askeri tedarikleri durdurmayı amaçlayan grevler ve endüstriyel eylemler de dahil olmak üzere, harekete geçirilmelidir. Bu, barbarlığa ve savaşa sürüklenen kapitalist sisteme karşı, işçi sınıfını küresel ölçekte birleştiren uluslararası bir savaş karşıtı hareketin gelişiminin bir parçası olmalıdır.
