Siyonist rejim, pazar günü Gazze’de yardım isteyen 92 Filistinliyi soğukkanlılıkla katletmesine yönelik uluslararası öfkeye, toplu katliam ve açlıktan öldürme politikasını tırmandırarak karşılık verdi. Gazze Sağlık Bakanlığı, İsrail askerlerinin Deyr el-Belah şehrine saldırması sonucu pazartesi günü en az 130 Filistinlinin öldüğünü ve Gazze genelinde 1000’den fazla Filistinlinin yaralandığını bildirdi.
Deyr el-Belah şimdiye kadar Gazze’de bombardımana maruz kalmayan son yerleşim yeriydi. Haberlere göre bunun nedeni, İsrailli yetkililerin burada İsrailli rehinelerin tutulduğuna inanmalarıydı. Sonuç olarak burası Filistinli mülteci kamplarının, BM yardım operasyonlarının ve Gazze’de kalan faal su arıtma tesislerinin merkezi haline geldi. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) şehrin çeşitli mahalleleri için tahliye emri çıkarmasının ardından tahminen 80.000 Filistinli Deyr el-Belah’ı terk etmek zorunda kaldı.
Kent sakinlerinden Thurayya Abu Qunneis, CNN’e şunları söyledi “Uçaklar geldi ve üzerimize çok sayıda bildiri attı; tüm gökyüzü evlerin, sokakların ve her yerin üzerine, belirli bölgelerden tahliye edilmemiz gerektiğini belirten bildirilerle kaplıydı. ... Diken üstünde yaşıyoruz. Uyuyamıyoruz, yiyemiyoruz, içemiyoruz. Un yok, hiçbir şey yok ve açız. Biz ölüyoruz, çocuklarımız da açlıktan ölüyor.”
Dün İsrail tankları ve zırhlı personel taşıyıcıları Deyr el-Belah’ı istila ederek camileri, sivillerin evlerini ve BM ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tesislerini bombaladılar. BM Sözcüsü Stephane Dujarric, “BM personeli Deyr el-Belah’ta kalmaya devam ediyor ve taraflara BM tesislerinin yerleri bildirilmiş olmasına rağmen iki BM misafirhanesi vuruldu... Bu yerler -tüm sivil alanlarda olduğu gibi- tahliye emirlerine bakılmaksızın korunmalıdır,” dedi.
IDF askerleri, WHO’nun Deyr el-Balah’taki personel konutuna ve ana deposuna üç kez saldırarak bombaladı, ateşe verdi ve iki WHO çalışanını ve yakınlarını gözaltına aldı. WHO Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, X/Twitter’da “İsrail ordusu binaya girerek kadınları ve çocukları aktif çatışmaların ortasında el-Mawasi’ye doğru yaya olarak gitmeye zorladı. Erkek personel ve aile üyeleri kelepçelendi, soyuldu, olay yerinde sorgulandı ve üzerlerine silah doğrultuldu,” diye yazdı ve şunları ekledi: “WHO, gözaltına alınan personelin derhal serbest bırakılmasını ve tüm personelinin korunmasını talep etmektedir.”
IDF, Deyr el-Belah bölgesinde İsrail mühimmatının patlaması sonucu 19 yaşındaki Kurmay Çavuş Amit Cohen’in öldüğünü ve bir askerin de yaralandığını bildirdi. Hamas’ın silahlı kanadı el-Kassam Tugayları da savaşçılarının bir İsrail Merkava tankına, ilerlediği sırada tankın hemen altında “güçlü bir mayın” patlatarak zarar verdiğini açıkladı.
IDF’nin Deyr el-Belah’a yönelik saldırısı, Filistin halkını gıda, su, elektrik ve tıbbi tedaviden yoksun bırakan sistematik soykırım politikasının bir parçasıdır. Gazze’de açlık hızla yayılıyor; cumartesi gününden bu yana en az 19 kişinin açlıktan öldüğü teyit edildi. Bu arada, Mısır sınırındaki BM gıda yardımı depolarında Gazze nüfusunu 3 ay boyunca beslemeye yetecek kadar gıda stoku bulunuyor ancak gıda sevkiyatları IDF tarafından engelleniyor.
Sağlık personeli, hastaneler ve sağlık tesisleri, uluslararası hukuku hiçe sayan IDF güçlerinin özel hedefi olmaya devam ediyor. Britanya’daki yardım kuruluşu Filistinliler İçin Tıbbi Yardım (MAP) pazar günü yaptığı açıklamada İsrail’in tahliye emirlerinin “hayati önem taşıyan insani yardım ve birinci basamak sağlık hizmetlerini tehlikeye attığını ... ve Gazze’nin zaten çökmüş olan sağlık sisteminin sistematik olarak çökertilmesini hızlandırdığını” belirtti.
Gazze Sağlık Bakanlığı yetkilileri, hastanelerde yakıt, gıda ve ilaçların tükenmekte olduğunu, bunun da tıbbi bakımın çökmesi riskini doğurduğunu duyurdular. Sözcü Halil el-Deqran, sağlık personelinin günde sadece bir öğün yemek yiyebildiğini ve hastanelerin yorgunluk ve yetersiz beslenmeden mustarip hastalarla dolup taştığını söyledi. Dün İsrail komandoları Han Yunus kentinin güneyinde Gazze’deki sahra hastaneleri başhekimi Dr. Mervan el-Hams’ı kaçırdı ve bir gazeteciyi öldürdü, bir diğerini de Kızıl Haç tesisi yakınlarında yaraladı.
İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım, büyük emperyalist güçlerin kesintisiz desteği ile mümkün olan bir insanlık suçudur. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Britanya, Fransa ve İspanya, Siyonist rejimi soykırım yapması için silahlandırmak üzere İsrail’e malzeme sevkiyatı yapmıştır. Bu devletler Ortadoğu’nun yeni sömürgeci fethini gerçekleştirmeye çalışırken, soykırımcı Siyonist rejimi de, Alman Şansölyesi Friedrich Merz’in aşağılık sözleriyle, onların “kirli işlerini” yapmaktadır.
İsrailli üst düzey yetkililerin ve ABD Başkanı Donald Trump’ın tüm Filistinlileri öldürme ya da Gazze’den sürme çağrılarında olduğu gibi, IDF’nin durmaksızın vahşete başvurması ve savunmasız sivilleri topluca öldürmesi, açık bir şekilde Nazilerin suçlarını hatırlatmaktadır.
İsrail’in Ha’aretz gazetesinin köşe yazarlarından Gideon Levy, dün Al Jazeera’ye bu konuda şunları söyledi: “Şu anda bütün kasaba ve köylerin birbiri ardına sistematik bir şekilde yok edilmesi projesi var. İsrail, Almanların Üçüncü Reich’ın ilk yıllarında yaptığı ve İsraillilerin hiçbir benzerlik görmediği şeyleri yapıyor. ... Hepimize hatırlatmak zorundayım: Holokost’ta Yahudilerin imhası, insanların [Avrupa’da] doğuya tahliye edilmesiyle başladı. Aynı plan. Bu ilk aşama. Bunu burada durdurmalıyız.”
Ne var ki, Gazze soykırımını durdurmak için emperyalist hükümetlere karşı işçi sınıfı içinde uluslararası bir hareketin inşa edilmesi gerekiyor. ABD ve Avrupa limanlarında ve havaalanlarında İsrail’e silah sevkiyatına karşı münferit grevler meydana geldi. Ancak İsrail’e silah akışının tamamen durdurulması, bu tür grevlerin işçi sınıfının uluslararası bir hareketi biçiminde birleştirilmesini gerektirmektedir. Bu hareket yalnızca Siyonist rejimi değil, her şeyden önce onun emperyalist destekçilerini ve onların Ortadoğu’daki yeni-sömürgeci savaşlarını hedef almalıdır.
İşçiler ve gençler, elleri kana bulanmış emperyalist hükümetlere baskı ve ahlaki çağrı yapmanın onları soykırıma karşı çıkmaya ikna edebileceği yanılsamasını reddetmeliler. Gerçekte, bu hükümetler soykırımın sürdüğü yaklaşık iki yıldır, bazen sinik bir şekilde İsrail’e isteksiz eleştiriler yaparken, soykırımı desteklemişlerdir.
Dün aralarında Britanya, Fransa, İtalya, İspanya, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya’nın da bulunduğu 25 ülke tarafından yayımlanan ikiyüzlü bildiri bu tür sinik açıklamalardan biridir. Gazze’de “sivillerin insanlık dışı bir şekilde öldürülmesini” eleştiren ve “800’den fazla Filistinlinin yardım ararken öldürülmesinin dehşet verici olduğunu” ilan eden bildiri, “İsrail’in uluslararası insancıl hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uyması gerektiği”ne dair aciz bir çağrıda bulundu.
İsrail rejiminin soykırım politikasından daha az dehşet verici olmayan bir başka şey de, karşı çıktıklarını iddia ettikleri soykırım için İsrail’i silahlandıran emperyalist hükümetlerin kana bulanmış sinizmidir. Bu sinizm, Britanya Dışişleri Bakanı David Lammy’nin şu sözleriyle özetlenmiştir:
İsrail hükümeti cevap vermelidir: Çaresiz, açlıktan ölmek üzere olan çocukları öldüren saldırılar için nasıl bir askeri gerekçe olabilir? Bu dehşet silsilesini durdurmak için ne gibi acil adımlar atıyorlar? Ve sorumlulardan hesap sormak için ne yapacaklar?
Ancak aşırı sağcı İsrail rejimi Lammy’ye cevap vermeyecektir. Sadece Washington ve Berlin’in açık desteğini değil, aynı zamanda bu ikiyüzlü belgeyi imzalayan emperyalist güçlerin zımni desteğini de alacağını umarak soykırımına devam edecektir. Bu güçler hakkında şu soru sorulabilir:
Çaresiz, açlıktan ölmek üzere olan çocukları öldüren İsrail’i silahlandırmalarının gerekçesi ne olabilir? Bu dehşet silsilesini mümkün kılan silah sistemlerinin İsrail’e transferini durdurmak için ne gibi adımlar atılabilir? Ve soykırımdaki suç ortaklıklarından dolayı Lammy gibi şahıslardan hesap sormak için ne yapılabilir?
Belirleyici mesele, işçi sınıfı içinde, tüm kapitalist hükümetlerden ve onların küçük burjuva destekçilerinden bağımsız ve onlara muhalif, emperyalist savaşa, faşizme ve soykırıma karşı çıkan ve sosyalizm için mücadele eden uluslararası bir hareketin inşasıdır.