İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Gazze soykırımının ve Ortadoğu’daki ABD-İsrail savaşının bir sonraki aşamasını planlamak üzere bugün ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray’da bir araya gelecek.
Hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından aktif bir tutuklama emri bulunan Netanyahu, Gazze’de bir soykırım, kasten topluca aç bırakma ve etnik temizlik harekâtı yürütüyor. Amaç; geri kalan Filistinlileri öldürmek ya da yerlerinden etmektir.
Bu soykırımda şimdiye kadar en az 56.000 Filistinli öldürüldü; bunların çoğu ABD tarafından tedarik edilen bombalarla katledildi. İsrail, Beyaz Saray’ın desteği ve diğer emperyalist güçlerin onayıyla, bilinçli bir şekilde, çocuklar arasında binlerce akut yetersiz beslenme vakasına yol açan bir aç bırakma politikası izliyor. Kısa süre önce İsrail gazetesi Haaretz, kendilerine defalarca yardım isteyen silahsız kalabalıklara ateş açma emri verildiğini söyleyen İsrail askerleriyle yapılan röportajları içeren bir araştırma yayımladı.
Netanyahu’nun ziyareti, ABD ve İsrail’in Haziran ayında İran’a karşı yasa dışı ve kışkırtılmamış bir savaş başlatmasından bu yana Washington’a yapacağı ilk ziyaret olacak. İsrail, ABD tarafından kısa süre önce ilan edilmiş diplomatik müzakereleri İran’ın önde gelen sivil yetkililerini, askeri liderlerini ve bilim insanlarını öldürmek için kullanmıştı. Saldırıların gerçekleşmesinden bu yana İran’ın nükleer materyallerinin çoğunun saldırıda zarar görmediğinin anlaşılması, ABD siyaset kurumu içinden “işi bitirme” taleplerinin yükselmesine neden oldu.
18 Mart’ta İsrail Hamas’la yaptığı ateşkes anlaşmasını tek taraflı olarak bozdu. Ardından Gazze’ye tüm gıda, su ve elektrik girişini tamamen engellemeye başladı ve İsrail askerlerinin 20’den fazla olayda en az 600 kişiyi katlettiği “yardım dağıtım” noktaları kurdu.
Devam eden soykırımın tüm tarihini görmezden gelen ABD medyası, bu haftaki Beyaz Saray toplantısının amacının, Trump’ın sözde “bastırdığı” bir “ateşkes” olduğunu anlatıyor.
Gerçekte ise Gazze’deki herhangi bir “ateşkes”, İsrail güçlerinin soykırımın ve Ortadoğu’da genelindeki savaşın bir sonraki aşaması için yeniden silahlanıp hazırlanmasını sağlamayı amaçlayan geçici bir duraklama olacaktır. ABD-İsrail politikasının gerçek amacı, emperyalist hakimiyet altında bir “Yeni Ortadoğu” yaratmaktır. Buna göre, Filistinliler ya katledilecek ya da topraklarından sürülecek ve İran bir kez daha doğrudan emperyalist egemenlik altına alınacaktır.
Hem 2003’te Irak’ın istila edilmesinin hem de 2025’te İran’ın bombalanmasının ideolojik mimarı olan John Bolton, Pazar günü Telegraph’ta yayımlanan yazısında Trump ile Netanyahu arasındaki görüşmenin gerçek amaçlarını açıkça ifade etti. “Pazartesi gününün West Wing’deki [Beyaz Saray’daki] en önemli sonucu, her iki cephede de kilit hedeflere ulaşmak için ABD ve İsrail askeri gücünün olası kullanımına ilişkin kararlar olacak.” Bu “iki cephe” Gazze ve İran’dır.
Hem Trump hem de Netanyahu hükümeti Gazze’deki hedefleri konusunda son derece nettir. Şubat ayında Trump, “ABD’nin Gazze Şeridi’ni ele geçireceğini”, “orayı dümdüz edeceğini” ve Gazze’deki Filistinli nüfusu “başka ülkelere” dağıtacağını ilan etti.
Mayıs ayında İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotriç, “Bir yıl içinde ... Gazze tamamen yok edilecek, siviller ... güneye insani bir bölgeye gönderilecek ... ve oradan da çok sayıda üçüncü ülkeye gitmeye başlayacaklar,” diye ilan etti.
Bu korkunç planlar şimdiden oldukça ilerletilmiş durumdadır. Geçtiğimiz hafta Financial Times, ABD’nin önde gelen kurumsal danışmanlık firmalarından Boston Consulting Group tarafından Filistinlilerin Gazze’den “taşınması” için hazırlanan gizli bir strateji belgesini haberleştirdi. Gazete, Boston Consulting Group’un “taşınan her Filistinli için 23 bin [dolar] tasarruf” öngördüğünü bildirdi. Gizli belge, bu etnik temizlik operasyonunun “Gazze’nin değerini bugün 0 dolardan ~324 milyar dolara çıkaracağı” sonucuna varıyordu.
Financial Times gazetesi Pazar günü manşetten verdiği bir haberde planın Britanya’nın eski Başbakanı Tony Blair’in çalışanlarının katılımıyla hazırlandığını da ortaya çıkardı. Gazetenin haberine göre “Tony Blair Enstitüsü, savaş sonrası Gazze ekonomisini bir ‘Trump Rivierası’ ve bir ‘Elon Musk Akıllı Üretim Bölgesi’ ile canlandırmayı öngören bir plan geliştirme projesine katıldı.”
Financial Times’ın ortaya çıkardığı teklifin, Trump ile Netanyahu arasında, Gazze’den sürülen ya da öldürülen her bir Filistinliye biçtikleri dolar değerine kadar kapsamlı tartışmalara konu olacağına şüphe yok.
Katil Netanyahu için Washington’da kırmızı halılar serilirken, Gazze soykırımına karşı çıkanlar sistematik olarak zulme uğruyor ve hapsediliyor.
Savaş karşıtı gruplara yönelik bugüne kadarki en kapsamlı saldırıda, Britanya’daki Palestine Action grubu Britanya hükümeti tarafından terör örgütü olarak damgalandı, yani sadece gruba üye olmak değil, aynı zamanda sosyal medyada paylaşımlarını paylaşmak da artık yasa dışı.
Bu kovuşturmayla, Britanya tarihinde ilk kez bir sivil itaatsizlik örgütüne karşı terör yasaları kullanılıyor. Grup üyeleri, Birleşik Krallık yasaları ve Birleşik Krallık’ın taraf olduğu uluslararası yasalar tarafından korunan ifade özgürlüklerini kullandıkları için 14 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıyalar. Pazar günü Britanya polisi, 20 kişiyi, sadece grup tarafından düzenlenen bir gösteriye katıldıkları için terör suçlamasıyla gözaltına aldı.
Britanya hükümeti ayrıca Kneecap ve Bob Vylan müzik gruplarını da soykırım karşıtı açıklamaları nedeniyle terörizm suçlamasıyla yargılamaya çalışıyor. Trump yönetimi de aynı yolu izleyerek geçtiğimiz ay Britanya’nın Somerset kentinde düzenlenen Glastonbury Festivali’nde Gazze soykırımını protesto eden sloganlar atan Bob Vylan üyelerinin vizelerini iptal etti.
Bu adımlar bir uyarı niteliğindedir: Emperyalist güçler, ne kadar alenen yasa dışı olursa olsun, dış politikalarına yönelik tüm eleştirileri kriminalize etmek üzere harekete geçiyorlar. Soykırıma karşı kitlesel halk muhalefetine verdikleri yanıt, soykırımdaki suç ortaklıklarına engel olacak ya da dikkat çekecek her türlü çabayı kriminalize etmektir.
Filistin halkına karşı Washington ve Tel Aviv’den yönetilen sistematik soykırım ve etnik temizlik, aslında tüm emperyalist hükümetler tarafından desteklenmektedir. Avrupa ve Kuzey Amerika’nın tüm “demokrat” hükümetleri ya savaş suçluları ya da savaş suçlularının ortakları tarafından yönetilmektedir.
Gazze soykırımı deneyiminden ve buna karşı muhalefetin kriminalize edilmesinden kesin sonuçlar çıkarılmalıdır.
Soykırım küresel bir savaşın parçasıdır. ABD ve müttefiklerinin başını çektiği emperyalist güçler, eski sömürge dünyasına, Rusya ve Çin’e yeniden sömürgeci prangalar vurmaya çalışıyorlar. Toplu katliamları, etnik temizliği ve açlığı bir politika aracı olarak normalleştiriyorlar. Filistinlilere karşı uygulanan barbarca yöntemlerin aynısı başka yerlerde de uygulanacaktır.
Tırmanan bu emperyalist savaş, demokratik haklarla bağdaşmamaktadır. Her ülkede egemen sınıf diktatörlüğe hazırlanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Biden ve Demokratlar döneminde soykırıma karşı muhalefetin suç sayılmaya başlanması ile Trump yönetiminde bir başkanlık diktatörlüğünün kurulması birbirinden ayrılamaz.
Ancak işçiler ve gençler arasında muhalefet büyüyor. Milyonlarca insan Gazze soykırımına karşı protestolara katıldı ve geçen ay Trump’a karşı düzenlenen “Krallara Hayır” protestoları ABD tarihindeki en büyük protestolar arasındaydı. Kritik mücadele, savaşa karşı ve demokratik hakları savunma uğruna büyüyen hareketi, işçi sınıfının sosyal ve ekonomik haklarını savunma hareketiyle birleştirmek ve bu mücadeleyi sosyalist bir perspektifle donatmaktır.