Perspektif

İran’a karşı ABD-İsrail savaşı ve emperyalist küresel egemenlik dürtüsü

ABD ile İsrail’in geçtiğimiz hafta İran’a karşı başlattığı saldırı, bölgede ve dünyada genişleyen savaşta yeni bir cephe açtı.

Trump yönetimi Perşembe günü, savaşı bir hafta önce askeri saldırılarla başlatan vekili İsrail’e bel bağlamak yerine İran’a doğrudan saldırıp saldırmama konusunda “önümüzdeki iki hafta içinde” bir karara varacağını açıkladı. İsrail her gün Tahran’a ve diğer hedeflere saldırılar düzenliyor ve bu saldırılar Perşembe günü de devam etti.

İran devlet televizyonunun Tahran'daki saldırıda hasar gören genel merkezi, 19 Haziran 2025, Perşembe. [AP Photo/Vahid Salemi]

ABD medyasında Trump’ın kararını iki hafta ertelemesinin “derhal vurma kararının bir kılıfı” olabileceği yönünde açık spekülasyonlar var. Emekli Amiral James Stavridis’in CNN’deki yorumlarında ifade ettiği gibi bu, “İranlıları rehavete sürüklemek için bir hile” olabilir. Bu, İsrail ve ABD’nin geçen hafta, ABD ile İran arasındaki sözde müzakerelerin yarattığı fırsattan yararlanarak üst düzey sivil ve askeri yetkililere suikast düzenlemek için başvurdukları gangster yöntemlerine uygun olacaktır.

Bu hafta başında Trump, İran’a karşı doğrudan savaş başlatıp başlatmama kararını “bir saniye önce” vereceğini söylemişti. New York Times da iki haftalık bir ertelemenin İsrail bombardımana devam ederken ABD’ye “kendi askeri seçeneklerini güçlendirmek” için zaman kazandıracağını belirtti.

Trump’ın ertelemesinin onlar için istenmeyen bir sonucu, İsrail ve tüm kapitalist güçler tarafından yayılan ve yasa dışı bir saldırganlık eylemini meşrulaştırmak için kullanılan yalanların daha da ortaya çıkmasıdır. İsrail, saldırılarını “yakın tehdit” olarak adlandırdığı bir tehdide karşı kendini savunma amacıyla başlattığını iddia etmişti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın sözde nükleer silah programı nedeniyle “İsrail’in bekası için açık ve mevcut bir tehlike” olduğunu öne sürmüştü.

Ama savaşın asıl amacı -İran hükümetinin devrilmesi- hızla ön plana çıktı. Perşembe günü İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, İran’ın dini lideri Hamaney’in “var olmaya devam edemeyeceğini” ilan etti.

Katz bu açıklamayı yaparken Bush yönetiminin BM Büyükelçisi John Bolton’un bu hafta başında yaptığı “Ortadoğu barışı ve güvenliği için tek kalıcı temel Ayetullahların devrilmesidir. Amerika’nın ilan ettiği hedef tam da bu olmalıdır” açıklamasını yineliyordu.

Her zaman olduğu gibi, İsrail ve emperyalist destekçileri tarafından dile getirilen her sözde şaşırtıcı düzeyde bir ikiyüzlülük bulunuyor. Katz, Ayetullah Hamaney’in öldürülmesinin, İsrail’de bir hastane binasına isabet eden ve 80 kişinin hafif yaralandığı bir İran füze saldırısı nedeniyle gerekli olduğunu ilan etti. Bu arada İsrail hükümeti, Gazze Şeridi’ndeki neredeyse tüm hastaneleri yok ettikten sonra, yardım merkezlerinde her gün onlarca Filistinliyi öldürüyor.

İkiyüzlülüğe devasa ölçekte yalan söylenmesi eşlik ediyor. İran’a karşı savaşı meşrulaştırmak için yapılan propaganda, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı istilasını meşrulaştırmak için kullanılan yalanları taklit ediyor. O dönem “kitle imha silahları” hakkındaki yalanlar, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in mezhepsel bölünme koşullarında idamıyla sonuçlanan yasa dışı bir saldırı savaşını pazarlamak için kullanılmıştı. Savaş yüz binlerce insanın ölümüne ve bütün bir toplumun mahvedilmesine yol açtı.

Bugünün yalanları daha da küstahça. ABD istihbarat kurumları bile İran’ın nükleer silah üretme peşinde olmadığını kabul ediyor ve ülke nükleer enerji tesislerini uluslararası denetçilere açmış durumda. Öte yandan İsrail, uluslararası hukuku hiçe sayarak bir nükleer silah cephaneliği oluşturmuştur.

“Açık ve mevcut bir tehlike” iddiasına gelince, İsrail İranlı liderlere yönelik sistematik bir cinayet ve suikast harekâtı yürütmekte ve son 20 aydır Filistin halkını imhaya tabi tutmaktadır.

Bu savaşın gerçek amacı nedir? Amerikan emperyalizmi, vekili İsrail’i kullanarak, hayati öneme sahip, kaynak zengini bölgeye ve onun Basra Körfezi ve Hazar Denizi koridorlarına doğrudan hâkim olmak istiyor. Egemen sınıf için bu hem kendi başına hem de Çin ile planlanan çatışma için gerekli bir hazırlık olarak kritik önem taşıyor.

Bu amaç doğrultusunda ABD emperyalizmi her türlü suçu işlemeye hazırdır. Fox News sunucusu Jacqui Heinrich, X’teki bir paylaşımında Beyaz Saray’ın “(taktik nükleer silahlar da dahil olmak üzere) herhangi bir seçeneğin masadan kaldırıldığını” reddettiğini bildirdi. Bir başka ifadeyle, ABD İran’a karşı nükleer silah kullanmayı aktif olarak düşünmektedir.

Amerikan emperyalizmi, İran’ın Ortadoğu’da merkezi önemde bir bağımlı devlet olma özelliğini kaybetmesini hiçbir zaman kabullenmedi. CIA’in İran’ın seçilmiş Başbakanı Muhammed Musaddık’a karşı darbe düzenlediği 1953’ten 1979’a kadar Şah, Washington’ın Basra Körfezi’ndeki jandarması olarak hüküm sürmüştü. Şah’ın ABD destekli acımasız diktatörlüğünü deviren 1979 devrimi Amerikan emperyalizmine büyük bir darbe vurdu.

Bush yönetimi tarafından “teröre karşı savaş”ın başlatılması, sınırsız emperyalist şiddetin serbest bırakılması yoluyla bu başarısızlıkların tamamını tersine çevirmeyi amaçlıyordu. Bush yönetimi, emekli General Wesley Clark’ın ifadesiyle, Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan ve İran’da rejim değişikliği de dahil olmak üzere “beş yılda yedi savaş” yürütme hedefine sahipti.

Nihayetinde Bush yönetimi, sadece, ABD emperyalizmi için kanlı birer bataklığa dönüşen Afganistan ve Irak’a savaş açabildi. Obama yönetimi Libya hükümetini devirdi ve Suriye’de nihayetinde 2024’te Esad hükümetinin devrilmesine yol açan bir rejim değişikliği operasyonu başlattı. Biden ve Trump dönemlerinde İsrail, Lübnan’daki Hizbullah liderliğini ortadan kaldıran bir toplu katliam ve bombalama programı başlattı. Artık ABD emperyalizmi için Ortadoğu’daki en büyük ganimet olan İran hükümetinin devrilmesi gündemdedir.

İran’a karşı savaş, onu önceleyen Gazze’deki soykırım için olduğu gibi, ancak küresel bir emperyalist egemenlik ve karşıdevrim savaşının parçası olarak anlaşılabilir. Amerikan egemen sınıfı içindeki farklılıklar ne olursa olsun, Demokrat ya da Cumhuriyetçi tüm hizipler bu stratejik zorunluluk üzerinde anlaşmış durumdadır. Amerikan medyası, her zamanki gibi, Trump yönetiminin propagandasını papağan gibi tekrarlayarak ve savaş çığırtkanlığı yaparak hızla hizaya gelmiştir.

Avrupa’nın emperyalist güçleri ise, bir yandan İsrail’in kanlı şiddetini desteklerken, diğer yandan yine ABD’nin kendilerini ganimetten mahrum bırakmasından endişe duyuyorlar. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz bu hafta başında yaptığı açıklamada “İsrail bu kirli işi hepimiz için yapıyor,” dedi. Merz, Ortadoğu’yu emperyalist kontrole tabi kılmak için cinayet işlenmesini kastediyordu.

Yunanistan’daki Syriza hükümetinin eski maliye bakanı Yanis Varoufakis bu hafta başında X’te yaptığı bir açıklamada, “İran’la savaşı görmezden gelin. İranlılar kendilerini savunabilirler. Filistinlilerin GAZZE’yi KONUŞMAYA DEVAM ETMEMİZE ihtiyacı var!” diye yazdı. Uluslararası sahte solun (AB kemer sıkma politikalarının dayatılmasına yardımcı olan) önde gelen bir temsilcisi tarafından yapılan bu açıklama, siyasi iflasın ilanıdır.

Gazze’deki soykırıma karşı protestoları düzenleyenlerin örtbas etmeye çalıştıkları temel meselelerden biri, Filistin halkının katledilmesi ile bunun bir parçası olduğu daha geniş kapsamlı emperyalist savaş arasındaki ilişkiydi. Bu, ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı savaşını ve Çin’le gelişen çatışmayı kapsamaktadır. İran’a karşı yürütülen savaşla birlikte, bu küresel çatışma gerçeği ön plana çıkmıştır.

Savaş aynı zamanda İran burjuva rejiminin tam iflasını da gözler önüne sermiştir. Şu anda bile, doğrudan askeri saldırı koşulları altında, İran hükümeti müzakere çağrısında bulunmaya devam ediyor. Ancak emperyalizm ikna edilemez. Emperyalizmin amacı İran’ın tamamen boyunduruk altına alınması ve geniş kaynaklarının yağmalanmasıdır.

Sosyalist Eşitlik Partisi, Trump yönetiminin İran’a yönelik yaklaşan saldırısına karşı kitlesel muhalefet gösterilmesi için acil bir çağrıda bulunuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde geçtiğimiz hafta sonu milyonlarca kişi Trump’ın faşizan hükümetine, sınır dışı işlemlerine, baskılarına ve diktatörlüğüne karşı sokaklara döküldü. Bu protestolar, ana emperyalist gücün kalbinde savaşa ve otoriterliğe karşı derin ve büyüyen bir muhalefet olduğunu göstermiştir. Ancak bu muhalefet net bir siyasi programla donatılmalı; kapitalist egemen sınıfın tüm hiziplerinden bağımsız ve onlara karşı, bir işçi sınıfı hareketi biçiminde bilinçli bir şekilde örgütlenmelidir.

Savaşa karşı mücadele, eşitsizliğe, diktatörlüğe ve sömürüye karşı mücadeleyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olmalıdır. Bu, işçi sınıfının kapitalizme karşı ve sosyalizm uğruna birleşik bir uluslararası hareketinin inşasını gerektirmektedir.

Loading