Amerikan emperyalizmi, Ortadoğu’daki vekili İsrail ile birlikte uzun süredir planladığı yağmacı bir çatışmanın doğrudan komutasını üstlenerek hızla İran’la savaşa doğru ilerliyor. İsrail, ABD’nin desteği ve teşvikiyle, 13 Haziran’da İran’a yönelik saldırıyı başlatmıştı.
ABD Başkanı Donald Trump Salı günü Truth Social platformunda yaptığı bir dizi savaşçı, mafya tarzı paylaşımla ABD ordusuna doğrudan savaşa girme emri verdiğini alenen ilan etti.
ABD ve İsrail güçleri arasında hiçbir ayrım yapmayan Trump, “Artık İran semalarının tam ve eksiksiz kontrolüne sahibiz,” dedi. Bunu İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney’i doğrudan öldürme tehdidi izledi “Nerede saklandığını tam olarak biliyoruz. Onu ortadan kaldırmayacağız (öldürmeyeceğiz!), en azından şimdilik. Ama ... Sabrımız tükeniyor.”
Yaklaşık otuz dakika sonra Trump Tahran’dan “KOŞULSUZ TESLİMİYET” talep etti.
ABD-İsrail’in İran’a yönelik savaşı küstahça bir suç eylemidir. Amerikan emperyalizminin doğrudan savaşa girmesi, tarihsel olarak ezilen bir ülke olan İran halkı için olduğu kadar Ortadoğu ve dünyanın geneli için de feci sonuçlar doğuracaktır.
Bu durum, ABD emperyalizmi önderliğindeki küresel savaşta büyük bir tırmanış anlamına gelmektedir. Washington, İran’a boyun eğdirme ve dünyanın başlıca petrol ihraç eden bölgesi ve kilit okyanus ticaret yolları üzerinde sınırsız hakimiyet kurma çabasını, uzun zamandır Çin ile savaşa hazırlanmak için kritik önemde görüyor.
ABD emperyalizmi, Şah’ın monarşik diktatörlüğünü deviren 1979 halk ayaklanmasıyla hiçbir zaman uzlaşmadı. İran’a yönelik ABD-İsrail savaşının amacını “koşulsuz teslimiyet” olarak ilan eden Trump, tipik gangster üslubuyla Wall Street ve Washington’ın İran halkı üzerinde yeni sömürgeci tahakkümü yeniden dayatmaya niyetli olduğunu dile getirmektedir.
Son günlerde ABD ordusu savaş uçaklarını, donanma gemilerini ve diğer savaş malzemelerini bölgeye sevk etmektedir. Nükleer silah taşımak üzere tasarlanan B-52’lerin konuşlandırılmasıyla birlikte, Trump’ın 9 milyon Tahranlıya yaptığı kaçma çağrısı, İran halkının nükleer bombalarla hedef alınabileceğine dair üstü kapalı bir tehdit olarak yorumlanabilir yalnızca.
ABD burjuva medyası, Tahran’ın “yakın tehdit” yalanını tekrarlamakta ve ABD önderliğindeki suç teşkil eden savaşları birbiri ardına meşrulaştırmak için kullanmaktadır.
Washington ve diğer büyük emperyalist güçlerin desteğinden emin olan İsrail, savaşı nükleer tesisler, füze savunma sistemleri ve komuta yapılarının yanı sıra enerji altyapısını, ulusal yayıncı kuruluşu, hastaneleri ve sivilleri de hedef alacak şekilde genişletti bile.
Siyonist rejim aynı zamanda Gazze’deki Filistinlileri etnik olarak temizleme ve öldürme çabalarını da yoğunlaştırıyor.
Trump’ın İsrail’in İran’a yönelik saldırısını “mükemmel” olarak nitelendiren ve planlamasında kendisinin de yer aldığını belirten Cuma günkü paylaşımlarıyla başlayan açıklamaları, savaşın en başından beri ABD-İsrail ortak operasyonu olduğunu ortaya koymuştur.
Beyaz Saray’ın geçtiğimiz Pazar günü Umman’da ABD’li ve İranlı yetkililer arasında nükleer anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm bulmak amacıyla altıncı tur görüşmelerin yapılacağı iddiası, İran’ın siyasi ve askeri liderlerini bir ölüm tuzağına çekmek üzere tasarlanmış bir aldatmacaydı.
Başı Trump çekerken, diğer emperyalist güçlerin liderleri de İsrail’in İran’a yönelik canice saldırısını destekliyor. Salı günü G7 zirvesinin oturum aralarında konuşan Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, İsrail’in İran’a yönelik saldırısından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, İsrail bu “kirli işi … hepimiz için” yapıyor, diye konuştu.
Pazartesi akşamı yayımlanan “G7 Liderlerinin İsrail ve İran arasındaki son gelişmelere ilişkin açıklaması” İran’ı saldırgan olarak göstermekte ve savaşın tırmanmasına yeşil ışık yakmaktadır. Bildiri “İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu” teyit ediyor; emperyalist güçlerin “İsrail’in güvenliği”ne desteğini taahhüt ediyor ve İran’ı “bölgesel istikrarsızlığın ve terörün başlıca kaynağı” olarak kınıyor.
Ne yalan ama! Emperyalistlerin yardımıyla yasa dışı yollardan nükleer silah edinen ve nükleer programının Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından denetlenmesini ya da Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması hükümlerine uymayı reddeden İran değil, İsrail’dir.
Dahası 2018’de BM destekli İran nükleer anlaşmasını fesheden Washington olmuştur; Trump, İran ekonomisini çökertmek ve rejim değişikliğini hızlandırmak amacıyla Tahran’a tek taraflı olarak, küresel ölçekte geçerli olan kapsamlı yaptırımlar uygulamıştır. Batılı istihbarat örgütleri İran’ın nükleer silah peşinde olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını ve böyle bir şey olsa bile Tahran’ın böyle bir silah üretmekten yıllarca uzakta olduğunu defalarca kabul etmiştir.
Emperyalist güçlerin caniliği ve şiddeti, içinde bulundukları çaresiz krizden kaynaklanmaktadır.
İran’a yönelik saldırının ilk sonucu ne olursa olsun, nihayetinde ABD emperyalizmi ve onun Siyonist müttefikleri için bir felakete yol açacaktır.
Washington’ın Afganistan ve Irak istilaları bozgunlarla sonuçlandı. Yirmi yıl sonra, Amerikan kapitalizmi derinleşen bir borç kriziyle karşı karşıya, artan toplumsal çatışmalarla kuşatılmış durumda ve bir başkanlık diktatörlüğü kurarak kitlesel işçi sınıfı muhalefetini patlamadan önce bastırmaya çalışan sabıkalı bir oligark tarafından yönetiliyor.
İran, 90 milyonu aşkın nüfusu ve geniş ve militan bir işçi sınıfıyla karmaşık bir ülkedir. Emperyalist saldırı İran’da, Ortadoğu’da ve küresel ölçekte kitleleri radikalleştirecektir.
Emperyalizme ve gelişmekte olan olan üçüncü dünya savaşına karşı mücadele, işçi sınıfının sosyalist enternasyonalist bir programın rehberlik ettiği bağımsız bir siyasi hareketinin geliştirilmesini gerektirmektedir.
Genişleyen Ortadoğu savaşı kuşkusuz daha fazla sürpriz ve şok üretecektir. Ancak İran’ın burjuva milliyetçi rejiminin ilk saldırıyla sendelediğinden şüphe duyulamaz.
Bunun başlıca nedeni ABD destekli İsrail ordusunun daha fazla ateş gücüne ve teknolojik beceriye sahip olması değildir. Bu daha ziyade, İran rejiminin sınıfsal karakterinden kaynaklanmaktadır. İran burjuvazisi işçi sınıfından ölümcül bir korku içinde yaşamaktadır. 1979 Devrimi’nin hemen ardından İran işçi ve emekçilerine verilmiş tüm sosyal tavizleri sistematik olarak geri aldığı için bu korku daha da artmıştır.
İran rejimi, ABD’nin amansız baskısı karşısında manevra yapmaya çalışarak Washington ile defalarca uzlaşma arayışına girmiştir. Bu rejim, emperyalizme karşı birleşik bir mücadele için -etnik köken ya da din farkı gözetmeksizin- İsrail işçi sınıfı da dahil olmak üzere Ortadoğu’daki tüm ezilen kitlelere sınıfsal bir çağrıda bulunmaktan doğası gereği acizdir. Tahran; ilk nükleer anlaşmayı çöpe atan ve birçok kez İran’ı yok etmekle tehdit eden Trump ile tek taraflı silahsızlanma dışında bir anlaşma yapabileceği yanılgısına kapılarak, Washington ve Tel Aviv’in kendisi için hazırladığı tuzağa düşmüştür.
Bu arada ABD’deki Demokratik Parti, İsrail’in İran’a yönelik yasa dışı saldırısını ve Trump’ın bu saldırıdaki rolünü desteklediğini açıkladı.
Demokrat Kongre üyesi Adam Schiff Pazar günü NBC’ye verdiği mülakatta İran’a yönelik saldırıyı destekleyerek şunları söyledi: “Ben de bu eylemleri destekliyorum. Yönetimin İsrail’in kendisini savunmasına yardımcı olma yönündeki eylemlerini de destekliyorum.” Schiff, İran’ın ABD üslerine misilleme yapması halinde “İran’ın kendisini Fordow [uranyum zenginleştirme rafinerisi] ya da başka bir yere yönelik olası saldırılara açık hale getireceğini” de sözlerine ekledi.
Dünya genelinde sahte sol, İran’a yönelik saldırı konusunda sessizliğini koruyor. Trump’ın demokratik haklara yönelik saldırılarına karşı hafta sonu düzenlenen mitinglerde konuşan Kongre üyesi Rashida Tlaib, İran’a yönelik devam eden bombardımandan bahsetmedi bile. Avrupa Birliği’nin (AB) kemer sıkma politikalarının Yunanistan’a dayatılmasına yardımcı olan eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis ise Pazartesi günü X’teki bir gönderisinde “İran’la savaşı görmezden gelin. İranlılar kendilerini savunabilirler,” diye yazdı.
Emperyalist barbarlığa karşı tek ilerici yanıt işçi sınıfının devrimci seferberliğidir. Emperyalizmi dünya savaşına doğru götürmekte olan aynı sistemik kapitalist kriz, işçi sınıfını kitlesel toplumsal mücadelelere itiyor. Hafta sonu ABD’de milyonlarca insan Trump’ın demokratik haklara ve sosyal programlara yönelik saldırılarına karşı düzenlenen gösterilere katıldı.
İşçi sınıfının sosyal ve demokratik haklarını savunma mücadelesinin emperyalist savaşa karşı mücadele ile birleştirilmesi gerekiyor. Fakat böyle bir hareketin gelişmesi, onun sosyalist bir program ve devrimci bir önderlik ile donatılmasına bağlıdır. Dünya Sosyalist Web Sitesi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ve ona bağlı Sosyalist Eşitlik Partileri kendilerini bu mücadeleye öncülük etmeye adamışlardır.