Azerbaycan’da tutuklanan siyasi muhalifler Ahmad Mammadli ile Afiaddin Mammadov’un serbest bırakılması için uluslararası bir imza kampanyası başlatıldı.
Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Grubu, siyasi farklılıklarımız ne olursa olsun, Mammadli ve Mammadov ile birlikte dünya genelinde kapitalist devletlerin zulmüne uğrayan tüm siyasi mahpusların derhal serbest bırakılmasını talep ediyor.
Türkiye’deki Sosyalist Emekçiler Partisi’nin duyurduğu imza kampanyasına göre, muhalif bir gazeteci, sendikacı ve insan hakları savunucusu olan Mammadli, 6 Mayıs günü geç saatlerde gözaltına alındıktan sonra 7 Mayıs’ta “kasıtlı yaralama” gibi uydurma suçlamalarla tutuklandı.
Mammadli Azerbaycan’da önce öğrenci hareketi ve sonrasında işçi hareketi içindeki çalışmalarıyla tanınıyor. Mammadli şu anda yasaklı olan D-18 (Demokrasi 1918) partisinin genel başkanlığını yapmış olup “İşçi Masası” sendikası kurucuları arasındadır. D-18, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ üzerine Ermenistan ile kardeş kavgasına karşı çıkıyordu.
Kampanya açıklamasında Mammadli’nin gözaltı sırasında işkenceye maruz kaldığı, üç gün boyunca yemek verilmediği ve telefon şifresi için elektroşokla sorgulandığı belirtiliyor.
Mammadli daha önce de devlet baskısına uğramıştı. 19 Eylül 2022’de X / Twitter’da Ermenistan’la savaşa karşı çıkarak, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i “eli kana bulaşmış bir diktatör” olarak tanımlamış, “halkları birbirine düşman edenleri yargılamak demokratik bir Azerbaycan’ın görevidir,” diye yazmıştı. Mammadli, Bakü’nün savaş çabalarına karşı çıkan açıklamalarının ardından 30 gün süreyle idari hapis cezasına çarptırıldı.
Mammadli gibi D-18 partisinin yöneticilerinden ve “İşçi Masası” sendikası kurucularından olan Mammadov ise Eylül 2023’ten bu yana süren uzun tutukluluk halinden sonra mahkeme kararıyla 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mammadov, mahkemede, kendisine yöneltilen “bıçaklı saldırı” suçlamasının uydurma olduğunu, gözaltı sırasında polis tarafından zorla eline bıçak tutuşturulduğunu, tanık ifadelerinin çelişkili olduğunu ve mahkeme sürecinde delil sunulmadığını beyan etti. Mammadov, savunmasında, “İşlemediğimiz suçlarla itham edilmemiz, egemen sınıfa karşı muhalefetimizin cezalandırılmasıdır,” diyerek suçlamaların siyasi niteliğine dikkat çekti.
İmza dilekçesinde, Mammadli ve Mammadov’un İşçi Masası sendikasının Azerbaycan’da motosiklet kuryelerini örgütleyerek grevler düzenlediği için de hedef alındığı belirtiliyor. Grevlerin ardından sendika üyesi işçilerin uydurma bahanelerle gözaltına alındığı ifade ediliyor.
Azerbaycan’daki Aliyev rejiminin insan hakları ihlalleri münferit uygulamalar değil. Rejimin, muhaliflerini uyuşturucu kullanımı, gasp ve yaralama gibi iddialarla kriminalize edip susturmasının yaygın bir uygulama olduğu bildiriliyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün 2024 yılı raporuna göre, Azerbaycan’da bağımsız denetim neredeyse tamamen yasaklanmış; sivil toplum örgütleri, bağımsız medya ve insan hakları savunucuları ağır baskı altına alınmış durumda. Eleştirel gazeteciler ve aktivistler, uydurma “kaçakçılık” ve “yasa dışı girişimcilik” suçlamalarıyla tutuklanıyor. Barışçıl gösterilere katılanlar düzmece “uyuşturucu bulundurma” gibi suçlamalarla hapsediliyor, işkence ve kötü muameleye uğrayanların şikâyetleri ise cezasız kalıyor.
Reuters’ın 7 Mayıs tarihli haberine göre, bağımsız Meydan TV’de çalışan gazeteci Ulviyya Ali, altı meslektaşıyla birlikte “kaçakçılık” suçlamasıyla tutuklandı. Söz konusu suçlamaların tamamı, gazeteciler tarafından siyasi gerekçeli ve uydurma olarak nitelendiriliyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, hâlihazırda Azerbaycan’da 24 gazeteci ve medya çalışanının cezaevinde olduğunu duyurdu.
Rusya, Gürcistan, Ermenistan ve İran’la komşu olan 10 milyon nüfuslu Azerbaycan Cumhuriyeti, Kafkasya’da, Hazar Denizi kıyısında stratejik bir konumda bulunuyor. Eski bir Sovyet cumhuriyeti olan Azerbaycan, 1993’ten bu yana Aliyev ailesinin kontrolündeki otoriter bir rejim tarafından yönetiliyor. Baba Haydar Aliyev, Azerbaycan Komünist Partisi’nin genel sekreteri olarak 1969-1982 yılları arasında Stalinist rejimin başındaydı.
Stalinist bürokrasi, 1917 Ekim Devrimi’ne yönelik nihai ihanetiyle, 1991’de SSCB’yi dağıtarak yeni kapitalist oligarkların çıkarlarına dayanan burjuva devletlerin oluşturulmasına öncülük etti. Aliyev de Sovyet devletinin içindeki konumunu, Azerbaycan’da otoriter ve çıkar ilişkilerine dayalı bir rejim kurmak için kullandı.
Baba Aliyev 2003 yılında, ağır hasta haliyle ABD’ye yaptığı ziyaretler sırasında düzenlenen göstermelik seçimlerle iktidarı oğluna devretti. Bu sürecin arka planında esasen Washington ile Moskova’nın örtük uzlaşısı ve doğrudan müdahalesi vardı. İlham Aliyev’in oyların yüzde 76’sını alarak cumhurbaşkanlığına “seçilmesi”, çok sayıda bağımsız gözlemci tarafından sahte oy pusulaları, sandık hileleri, seçmenlere baskı ve muhalefete yönelik sistematik şiddet eşliğinde gerçekleşen bir siyasi mizansen olarak tanımlandı.
Aliyev rejimi, yerli kapitalist oligarklarla Batılı enerji tekelleri arasında bir çıkar ortaklığına dönüşürken, devlet mekanizması bu azınlığın çıkarlarını koruyan bir araç haline geldi.
Aliyev rejimi aynı zamanda NATO üyesi emperyalist güçlere sunduğu jeostratejik hizmetler karşılığında kazandığı dış destekle sağlamlaştırıldı. Azerbaycan, günümüzde zengin petrol ve doğalgaz rezervleriyle Avrupa’nın önemli bir enerji tedarikçisi haline gelirken, ABD ve AB’nin Ukrayna savaşının bir parçası olarak yaptırımlarla hedef aldığı Rusya’ya bağımlılığı azaltacak stratejik bir enerji merkezi işlevi görüyor. Azerbaycan, İran’a komşu konumu nedeniyle, Washington ve Tel Aviv’in Ortadoğu’ya tam egemen olma ve Tahran’a karşı savaş planlarında da kritik bir ülke olarak görülüyor.
İsrail ile askeri ve stratejik işbirliğini son yıllarda artıran Azerbaycan, Siyonist savaş makinesini Türkiye üzerinden gönderilen petrol ile besleyerek Gazze soykırımında suç ortaklığı yapıyor. Oil Change International’ın Ağustos 2024 tarihli bir raporuna göre, İsrail kullandığı petrolün neredeyse yüzde 99’unu ithal ederken, Azerbaycan İsrail’e giden ham petrolün yüzde 28’ini sağlayan ana tedarikçi konumundaydı.
Aliyev rejiminin aynı zamanda NATO üyesi Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetiyle, “iki devlet, tek millet” milliyetçi retoriğiyle beslenen askeri-stratejik bir ittifak halinde bulunuyor. Ankara, sağladığı destekle Azerbaycan’ın Dağlık-Karabağ savaşında askeri bir üstünlük kurmasında önemli bir rol oynamıştı. Bakü ile Ankara, Türkiye ile Azerbaycan arasında Ermenistan topraklarından geçen bir koridor (“Zengezur Koridoru”) açılmasını savunuyor.
Erdoğan hükümeti de giderek hız kazanan bir başkanlık diktatörlüğü inşası halinde. Onlarca yıldır esas olarak Kürt milliyetçi hareketini ve solcuları hedef alan devlet baskısı, son dönemde 1923’te Cumhuriyeti kuran Atatürk’ün partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) kadar uzanmış durumda.
Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) gibi NATO yanlısı sağcı bir burjuva partisi olan CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun geçtiğimiz Mart ayında siyasi dürtülerle tutuklanması, başta seçme ve seçilme hakkı olmak üzere demokratik haklara yönelik kapsamlı bir saldırının parçasıydı. İmamoğlu, cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik anketlerde Erdoğan’ın önünde görünüyordu.
Bu devlet baskısına karşı ülke genelinde gelişen bir kitle hareketinin ortasında, anayasal protesto hakkını kullanan iki bine yakın kişi gözaltına alınırken üç yüzden fazla protestocu uzun süre tutuklu kaldı.
Türkiye’de olduğu gibi Azerbaycan’daki otoriterleşme de özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve dönmesiyle hız kazanan küresel bir eğilimin parçasıdır. Kapitalist sistemin derinleşen krizleriyle birlikte artan jeopolitik gerimler ve sınıfsal karşıtlıklarla karşı karşıya bulunan egemen seçkinler, dışarıda savaşa ve içeride sınıf savaşına yöneliyor. Her yerde şirketlere, bankalara ve oligarklara daha fazla servet aktarmak ve artan askeri harcamaları finanse etmek için işçi sınıfına yönelik saldırılar tırmanıyor.
Bu politikalar barışçıl ve demokratik yöntemlerle işçi sınıfına kabul ettirilemez. Egemen sınıfın hizmetindeki kapitalist devletler işçilerin ve gençliğin bu politikalara karşı artan muhalefeti karşısında daha fazla polis şiddeti, sansür, tutuklama ve yargı manipülasyonu gibi yöntemlere başvuruyor. Ahmad Mammadli ve Afiaddin Mammadov’un hedef alınması da bu uluslararası sürecin Azerbaycan’daki yansımasıdır.
Bu küresel baskı dalgasının en önemli ifadesi, Ukrayna’daki Troçkist Bogdan Syortiuk’un hem emperyalizme hem de Ukrayna’daki ve Rusya’daki kapitalist oligarşik rejimlere karşı işçi sınıfının uluslararası birliğini savunduğu için Nisan 2024’ten beri hapsediliyor olmasıdır. O zamandan beri DEUK, Bogdan’ın serbest bırakılması için küresel bir kampanya yürütüyor.
Demokratik hakları savunma mücadelesi, emperyalist savaşa ve onu doğuran kapitalist sisteme karşı mücadeleden ayrılamaz. Bu mücadele, emperyalist veya kapitalist hükümetlere nafile çağrılar yapmaya değil, uluslararası işçi sınıfının devrimci sosyalist bir program temelinde seferber edilmesine dayanmalıdır. DEUK ve ulusal şubeleri bu perspektif için mücadele ediyor. Azerbaycan’da ve diğer ülkelerde bir DEUK şubesi kurmak için bizimle iletişime geçin.
Ahmad Mammadli ile Afiaddin Mammadov’un serbest bırakılması için dilekçeyi imzalayın.