Hafta sonu İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Gazze’deki “son hamleler” olarak tanımladığı “Gideon’un Savaş Arabaları Operasyonu”nun tam ölçekli olarak başlatıldığını duyurdu. Kullanılan dil, Nazi Almanya’sının Avrupa’daki Yahudileri sistematik olarak yok etmek için kullandığı “Nihai Çözüm” terimini çağrıştırıyor.
Operasyonun amacı; Gazze Şeridi’nin tamamen askeri olarak fethedilip işgal edilmesi, kalan nüfusun güneydeki toplama kamplarına zorla yerleştirilmesi ve Filistin’den tamamen sürülmeleri için hazırlıklar yapılmasıdır.
Operasyona, tutsak halka gıda dağıtımının ABD-İsrail ortaklığında devralınması eşlik edecek ve Amerikan lojistik firmaları ve özel askeri şirketler, yüz tanıma teknolojisiyle kimlikleri belirlenen, önceden taramadan geçirilmiş kişilere açlık seviyesinde erzak dağıtacak.
Holokost’tan bu yana emperyalist destekli en büyük etnik temizlik operasyonunu, perde arkasından Trump yönetimi organize ediyor. Beyaz Saray, ABD destekli İslamcı asiler tarafından hükümetleri devrilen Libya ve Suriye’deki rejimlerle, zorla yerinden edilen 1 milyondan fazla Filistinliyi teknelerle ya da karadan kabul etmeleri için pazarlık yapıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden seksen yıl sonra, Nazi Almanya’sının en büyük suçları -toplu imha, kasten topluca aç bırakma ve etnik temizlik- emperyalist güçler tarafından sürdürülüp normalleştiriliyor.
Ama Holokost’un mimarları işledikleri suçların boyutlarını Alman halkından ve dünyadan gizlemeye çalışmışken, Gazze’deki soykırım gözler önünde yapılıyor. Amerikan başkanı, Filistin’in etnik temizliğini ve ilhakını, yönetiminin stratejik bir hedefi olarak açıkça ilan etmiştir.
Gazze’deki soykırıma Trump ve Netanyahu öncülük ederken, bu soykırım tüm emperyalist güçler tarafından savunulup meşrulaştırılmış ve burjuva Arap rejimleri tarafından da desteklenmiştir.
Emperyalist hükümetler, İsrail’in “kendini savunma hakkı” olduğunu ileri sürerek kitlesel katliam ve etnik temizliği meşrulaştırmaktadır. Avrupa genelinde her hükümet, soykırıma karşı yapılan protestoları sahtekârca “antisemitik” olarak suçlamakta, kitlesel gözaltılar yapmakta ve İsrail devletinin suçlarına karşı çıkanlara zulmetmektedir.
Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu Almanya’ya davet ederek Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu hakkındaki tutuklama kararına karşı geleceğini ilan etti.
Trump’ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptığı ziyaret, Arap rejimlerinin Gazze soykırımındaki suç ortaklığını tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Trump Gazze’nin yıkımı için İsrail’e milyarlarca dolarlık bombalar verirken, Katar kraliyet ailesi Trump’a 400 milyon dolarlık özel bir jumbo jet hediye etti.
Filistinlilerin açlıktan ölmesini kınayan göstermelik açıklamalar yapmalarına rağmen, Arap rejimleri Gazze’deki soykırımın ve halkın zorla yerinden edilmesinin suç ortağıdır.
Gazeteci Bob Woodward’ın War adlı kitabında anlattığı üzere, Ürdün Kralı II. Abdullah 2023 yılında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’a “İsrail Hamas’ı yenmelidir. Bunu açıkça söylemeyeceğiz ama Hamas’ın yenilmesini destekliyoruz,” dedi. Woodward ayrıca Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi’nin Blinken’a, İsrail Filistinlileri katlettiği sırada bile rejiminin “sadece İsrail ile barışı sürdürmek istediğini” söylediğini yazdı.
“Uluslararası hukuk” kurumları, devam eden soykırım karşısında tamamen iflas ettiklerini kanıtlamışlardır. Yarım yüzyıllık emperyalist destekli “barış planları”nın, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi’ndeki sayısız oylamanın, Uluslararası Adalet Divanı’nın kararlarının ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin suçlamalarının tamamen anlamsız olduğu kanıtlanmıştır.
Devasa boyutlarda bir suç teşkil eden Gazze’de yaşananlar, çok geniş kapsamlı siyasi sonuçlar doğurmaktadır. Emperyalizmin ve tüm “demokratik” kapitalist hükümetlerin temel doğası ortaya çıkmaktadır. Lenin, 1916 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında kaleme aldığı emperyalizmin eskimeyen analizinde, burjuva demokrasileri ile eski monarşik otokrasiler arasındaki ayrımın ortadan kalkmakta olduğu uyarısında bulunmuştu. Bir asır sonra, insan haklarının sözde savunucuları olan modern emperyalist rejimler, bütün bir nüfusun topluca katledilmesini meşrulaştırıyor, destekliyor ve hatta alkışlıyorlar.
Soykırımın normalleştirilmesi, demokratik haklara yönelik saldırıların yoğunlaşmasının, işçi sınıfının yoksullaşmasının ve emperyalist hükümetlerin savaş planlarının ayrılmaz bir bileşenidir. Washington’dan Berlin’e, Londra’dan Tokyo’ya kadar tüm emperyalist başkentlerde hükümetler, sosyal programları keserken askeri harcamaları büyük ölçüde arttırmaktadır.
Tüm emperyalist hükümetlerin liderleri -ve onların Ortadoğu’daki uşak rejimleri- İsrail tarafından yapılan soykırımı desteklerken, dünya nüfusunun ezici çoğunluğu bu suçlar karşısında dehşete düşmektedir. Dünyanın dört bir yanındaki şehir ve kasabalarda, aralarında sayısız Yahudi’nin de bulunduğu milyonlarca insan, Gazze soykırımına karşı düzenlenen kitlesel protestolara katıldı. Soykırım karşısında öfke duyan dünya halkları ile hükümetleri arasında kapanmaz bir uçurum açılmıştır.
Soykırımın başlamasından bu yana on dokuz ay geçmişken, bazı temel çıkarımlarda bulunmak gerekiyor. Birincisi ve en önemlisi, Gazze soykırımını emperyalist güçlere ya da uluslararası hukuk kurumlarına başvurarak durdurmak mümkün değildir. Gazze’deki katliamı durdurmanın tek yolu, işçi sınıfının seferber edilmesinden geçmektedir. Gazze soykırımına karşı mücadele, sınıf mücadelesinin genişletilmesine ve işçi sınıfının sosyal, ekonomik ve siyasi haklarının savunulmasına bağlıdır.