Bu konuşma Sosyalist Eşitlik Partisi (Birleşik Krallık) Ulusal Komite üyesi Jean Shaoul tarafından 3 Mayıs Cumartesi günü düzenlenen 2025 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda yapılmıştır.
Dünyanın dört bir yanındaki işçiler ve gençler, 21. yüzyılın en büyük suçunu, İsrail’in Gazze’deki savunmasız Filistinlileri katletmesini dehşet içinde ve artan öfkeyle izliyorlar.
İsrail, Hiroşima’ya atılanın altı katına eşdeğer, 70.000 ton patlayıcı attı ve en az 51.000 insanı öldürdü. Doğrulanan ölümlerin yüzde 70’i kadın ve çocuklardır.
Bu rakama, enkaz altında kalan veya hastaneye hiç götürülemeyen on binlerce insan dahil değildir. Araştırmacılar, her doğrudan ölüme karşılık, tıbbi tedavi, ilaç, yiyecek, temiz su eksikliği ve hastalık nedeniyle 3 ile 15 arasında dolaylı ölüm olabileceğini tahmin ediyorlar. Sonuçta gerçek sayının 200.000’den fazla olması muhtemeldir.
Nüfusun yüzde 90’ını oluşturan 1,9 milyondan fazla insan ülke içinde yerinden edildi. Sosyal altyapı harabe halinde.
Bu toplu katliam kasıtlı bir politikadır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Amaleklilerin yok edilmesiyle ilgili Tevrat’taki hikayeye atıfta bulundu. Eski Savunma Bakanı Gallant, Filistinlilerden “insansı hayvanlar” olarak söz etmişti. Savunma Bakanı Katz, yalnızca “yıkım” yapacağını söyleyerek Gazze’ye tam abluka uyguladı. İsrail, Gazze’nin etnik temizliği için Trump’ın planına dayanan bir devlet dairesi oluşturdu.
Netanyahu tüm emperyalist güçlerin desteğine sahiptir. Önce Biden, şimdi de Trump yönetimindeki ABD, kaynak zengini Ortadoğu’nun kontrolünü ele geçirme hedeflerinin bir parçası olarak, artık İran’la topyekûn savaş tehlikesi oluşturan planların başını çekiyor. Onlar işledikleri suçlara karşı hiçbir muhalefete hoşgörü göstermeyecekler. Soykırıma karşı protestoları acımasızca bastırmak ve muhalif sesleri susturmak için antisemitizm gibi yalan suçlamalar kullanılıyor.
İsrail’in Siyonist rejimi, emperyalizmin Ortadoğu’daki tek müttefiki değildir. Arap devletleri, kendi halklarını kontrol etmek, İsrail ile ticareti genişletmek ve Mısır ve Ürdün örneğinde olduğu gibi sınır polisi işlevi görmek için Washington’la birlikte çalışırken Filistinlilere yardım etmek adına kıllarını kıpırdatmıyorlar.
Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, katliamdan Hamas’ı sorumlu tutarken Arap devletlerinin tümü adına konuşuyordu ve onları Trump ve Netanyahu’nun taleplerine boyun eğmedikleri için o.... çocukları olmakla suçladı.
Yayılmacı bir İsrail’e ve apartheid yönetimine bağlı ırkçı ve faşistlerden oluşan İsrail hükümeti, Netanyahu’nun ülke içindeki “demokratik” muhaliflerinin iddia ettiği gibi bir sapma değildir. Onu eleştirenler de Gazze’ye yapılan saldırıyı desteklediler. Bu, İsrail’in onlarca yıldır Filistinlilere uyguladığı baskının ve komşularına karşı tekrarlanan savaşların doruk noktasıdır.
Gazze, tüm Siyonist projeye yönelik keskin bir itham olarak duruyor. İsrail devletinin kuruluşu, Nazilerin Yahudilere Holokost ile sonuçlanan zulmüne bir yanıt olarak gösterilmişti. Güya İsrail, Yahudilere güvenli bir liman sağlayacaktı. Ancak bu hedef, başka bir halkı mülksüzleştiren, savaş ve baskı yoluyla varlığını sürdüren kapitalist bir devlet biçiminde gerçekleştirildi.
İsrail, derin toplumsal eşitsizlik ve bölünmelerle parçalanmış, aşırı sağcı yerleşimcilerin ve köktendincilerin hakimiyetinde, Arapların ikinci sınıf vatandaş olduğu bir toplum haline geldi. Uzun süredir ilerici hareketlerle, özellikle de uluslararası sosyalist hareketle ilişkili olan Yahudi halkı, artık bütün bir halkın acımasızca ezilmesine karışmış durumdadır.
İsrail devleti, Yahudi işçi sınıfının ya da dünya Yahudilerinin çıkarlarını temsil etmemektedir. Bu devlet, bölgeye Washington adına jandarmalık yapan bir askeri garnizonu yöneten yozlaşmış milyarder gangsterler grubunun siyasi aracıdır.
Milyonlarca kişi Filistinlileri savunmak için yürüdü ve toplandı. Ancak Filistinliler, herhangi bir emperyalist güce veya kapitalist hükümete ahlaki çağrılarda bulunarak savunulamaz. İşçi sınıfına ve sınıf mücadelesinin yöntem ve politikalarına dönülmesi gerekiyor.
Geçtiğimiz haftalarda, böylesi sınıf temelli eylemlerin en son örneğinde, Faslı liman işçileri İsrail’e malzeme sağlayan gemileri boykot etti. Yunanistan, Belçika, İspanya ve Hindistan’daki liman işçileri ve havaalanı yer ekipleri de benzer boykotlar başlattı.
İsrail, Tel Aviv’de binlerce kişinin rehinelerin ve öldürülen Gazzeli çocukların fotoğraflarını taşıdığı protestolara tanık olundu; bu, Holokost’u Anma Günü’nde duyulan “Bir daha asla, herkes için bir daha asla demektir!” çağrısını yansıtıyordu.
İşçiler arasındaki ulusal ayrımları sona erdirmek ve soykırıma ve savaşa karşı kitlesel bir sosyalist hareket geliştirmek için gerekli koşullar mevcuttur.
Ancak bu, çürümüş sosyal demokrat, Stalinist ve milliyetçi partilerden kopmak demektir. Bu, sendika bürokrasilerinin işçi sınıfı üzerindeki hakimiyetine son vermek demektir. Ama her şeyden önce bu, Karl Marx’ın ünlü “Dünyanın bütün işçileri, birleşin!” sözünü kendi şiarı olarak benimsemiş yeni bir önderlik inşa etmek demektir.