Çarşamba günü Marmara Denizi’nde, İstanbul’un Silivri ilçesi açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, kentin yüz binlerce insanın hayatını tehdit eden büyük bir depreme karşı tamamen hazırlıksız olduğunu çarpıcı bir biçimde ortaya koydu.
Bilim insanları uzun zamandır bölgede 7 büyüklüğünün üzerinde bir deprem beklendiği uyarısında bulunuyorlar. Benzer bir uyarı ülkenin Türkiye-Suriye sınır bölgesi için de yapılıyordu. Nihayetinde 6 Şubat 2023’te Maraş merkezli iki büyük deprem, Türkiye’de resmi olarak 50 binden fazla ölüme yol açtı. Suriye’de tespit edilen ölü sayı 8 binin üzerindeydi.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) verilerine göre, yerin yaklaşık 7 kilometre derinliğinde meydana gelen ve 13 saniye süren bu deprem, İstanbul’un yanı sıra Tekirdağ, Yalova, Bursa ve Balıkesir’de de şiddetli şekilde hissedildi. Depremin ardından, en büyüğü 5,9 olmak üzere toplam 200’e yakın artçı sarsıntı kaydedildi.
Ciddi bir yıkım ya da can kaybı olmamasına rağmen deprem sonrası yaşanan kitlesel panik, iletişim altyapısının çökmesi, toplanma alanlarının yetersizliği ve ulaşımın felce uğraması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin ve tüm kapitalist düzen partilerinin, bilim insanlarının artan uyarılarını görmezden gelen ve kârı önceleyen politikalarının, milyonlarca emekçiyi göz göre göre tehlikeye atmaya devam ettiğinin açık kanıtlarıdır.
Türkiye saatiyle 12:49’da meydana gelen depremin ardından, İstanbul’un birçok semtinde insanlar sokaklara döküldü. İnsanlar bulundukları binalardan hızla dışarı çıkarken güvenli toplanma alanı bulmakta zorlandılar. Çoğu, rastgele açık alanlara ya da riskli bölgelere yöneldi. Panik nedeniyle yüksekten atlama gibi vakalar yaşandı ve bu da 150’den fazla kişinin yaralanmasına yol açtı.
Deprem sonrası İstanbul’da binlerce depremzede, park, bahçe ve sahil gibi açık alanlara akın etti ve çok sayıda insan geceyi dışarıda geçirdi. Avcılar’da yaşayan depremzedeler özellikle endişeliydi. NOW TV’ye konuşan bir kişi, “Avcılar’ın bu depremde bir bina yıkılmadan atlatması mucize,” diyordu. 1 milyon nüfuslu Esenyurt ilçesinde de benzer bir manzara vardı. Depremzedeler, evcil hayvanlarını ve birkaç parça eşyalarını alarak yol kenarındaki yeşil alanlara sığındı.
Geçtiğimiz ay hukuksuzca tutuklanarak hapse atılan Ekrem İmamoğlu’nun (Cumhuriyet Halk Partisi, CHP) başkanlığındaki İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2021’de, İstanbul’da olması beklenen depremde 200.000 binanın orta ve ağır hasar almasının tahmin edildiğini ve bundan yaklaşık 3 milyon insanın etkilenebileceğini açıklamıştı.
Milyonlarca insanın hayatını tehdit eden bu devasa tehlikeye karşın Erdoğan hükümeti ve burjuva partileri, tehdit altındaki insanları hızla güvenli barınma yerlerine tahliye etmek ve şehri depreme dirençli bir temelde yeniden inşa etmek üzere devlet kaynaklarını seferber etmeye karşı çıkıyor.
Sosyalist Eşitlik Grubu, milyarderlerin işçilerin sömürüsü ve mali spekülasyon yoluyla elde ettikleri haksız servetlerin kamulaştırılması ve bu kaynakların devasa bir bayındırlık programının hızla hayata geçirilmesi için kullanılması çağrısı yapıyor.
Devam eden hayat pahalılığı krizinin ortasında İstanbul gibi metropollerde kira fiyatları uçmuş durumda. Bu yüzden pek çok emekçi, daha ucuz olduğu için eski ve riskli binalarda oturmak zorunda kalıyor. Emekli maaşıyla geçinen veya yetersiz ücretlerle geçinmeye çalışan milyonlarca insan, deprem tehlikesine rağmen taşınamıyor çünkü güvenli konutlar ekonomik olarak karşılanamaz hale geldi.
Öte yandan, hükümetin ve yerel yönetimlerin “kentsel dönüşüm” adı altında yürüttüğü projeler sadece varlıklı kesimlerin daha da zenginleşmesini sağlamayı amaçlıyor. Rantın yüksek olduğu bölgelerde rezidanslar ve alışveriş merkezleri yükselirken, yoksul mahallelerde yaşayanlar ya kentin daha dışına sürülüyor ya da tamamen kaderlerine terk ediliyorlar. Güvenli konutlar bir ayrıcalığa dönüşürken milyonlarca insan gece korku içinde yatağa giriyor.
Deprem sonrası en çok dile getirilen sorunlardan biri, toplanma alanlarının yetersizliğiydi. Bir depremzede, “İstanbul’da ciddi bir toplanma alanı sıkıntısı var,” diyerek durumu özetledi. Avcılar’da yaşayanlar ise gidebilecekleri güvenli açık alanların oldukça kısıtlı olduğunu belirtti.
1999 Marmara Depremi‘nin ardından İstanbul’da belirlenen yaklaşık 470 toplanma alanının büyük bölümü zamanla imara açıldı. Bugün bu alanların 300’den fazlası alışveriş merkezi, rezidans ya da iş merkezi olarak kullanılıyor.
Bir diğer büyük sorun, iletişim altyapısının çökmesiydi. Bir kişi NOW TV’ye, “Telefonlar hemen kapandı… Kimseye ulaşamadık. İnternet gitti, şebekeler gitti. Bayağı bekledik,” diyerek yaşadığı çaresizliği anlattı.
Milyonları sarsan bu deprem, uzmanlara göre, beklenen büyük Marmara depremi değildi. Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, depremin Kumburgaz fayı üzerinde gerçekleştiğini belirtti. “Bu, Marmara’da beklediğimiz büyük deprem değil,” diyen Görür, bu tür depremlerin fay hattındaki stresi artırdığını ve büyük kırılmayı tetikleyebileceğini vurguladı. Beklenen depremin büyüklüğünün 7’nin üzerinde olacağını söyleyen Görür, yetkilileri ve toplumu bir kez daha uyardı.
Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Alman deprem bilimci Oliver Heidbach da İstanbul için riskin devam ettiğini vurguladı. “İstanbul için asla tam anlamıyla bir rahatlama söz konusu olamaz. Bu bölgede güçlü bir deprem bekliyoruz ve bu deprem zaten uzun süredir gecikmiş durumda.”
Türkiye’de son çeyrek asırda iki büyük yıkıcı deprem meydana geldi: 17 Ağustos 1999’daki Marmara depremi ve 6 Şubat 2023’teki Maraş depremleri. 1999’da resmi rakamlara göre 17 binden fazla insan hayatını kaybetti, yüz binlerce kişi evsiz kaldı. Ardından yeni yapı yönetmelikleri çıkarıldı, sözde “deprem seferberliği” ilan edildi ve vergiler kondu. Fakat gerçekte merkezi hükümetin ve yerel yönetimlerin hiçbir önlem almadığı, 2023 Maraş depremlerinde acı biçimde ortaya çıktı.
Evrensel gazetesinin hesaplamasına göre, “Türkiye’de deprem harcamalarının finansmanı amacıyla yürürlüğe konan vergiler ve özel tüketim vergileri toplam tutarı 2024 yılı parasal değeri ile 15 trilyon lirayı [yaklaşık 500 milyar ABD doları] aştı.” Ancak bu devasa kaynak depreme hazırlıklı kentlerin ve altyapının inşasına değil bankalara, şirketlere ve daha fazla silahlanmaya aktarıldı.
Hükümet 2023 depremlerinin ardından da ek vergiler getirdi. Ancak hükümetin hızlı konut teslimi ve sosyal destek vaatlerinin önemli bir bölümü, aradan geçen iki yıla rağmen yerine getirilmedi. Pek çok bölgede ya inşaatlara henüz başlanmadı ya da tamamlanan yapılar altyapı eksikleriyle teslim edildi. Barınma, hijyen, sağlık ve eğitim gibi en temel haklara erişimde hâlâ ciddi sorunlar yaşanıyor. Binlerce depremzede, hâlâ konteyner kentlerde belirsizlik içinde yaşam mücadelesi veriyor.
Egemen sınıf ve onun tüm partileri, deprem ve benzeri doğa olaylarının milyonlarca insanı tehdit etmesine tamamen kayıtsızdır. Bu, işçi sınıfının harekete geçerek ipleri kendi eline almasından başka bir çıkar yol olmadığını göstermektedir. İşçilerin yarattığı toplumsal servet, tüm dünyada insanların güvenli ve sağlıklı bir şekilde yaşayacağı bir toplumsal sistemin, yani sosyalizmin kurulması için kullanılmalıdır. 23 Nisan’da yaşanan deprem, işçi sınıfının bunun için harekete geçmesi adına şiddetli bir uyarı olarak görülmelidir.