Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından “proje okul” kapsamındaki liselerde görev yapan öğretmenlerin istekleri dışında başka okullara atanması, birçok ilde ve okulda öğrencilerin protesto ve boykotlarına yol açtı.
Lise öğrencilerinin hızla yayılan protesto hareketi, geçtiğimiz ay Cumhuriyet Halk Parti’sinden (CHP) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası patlak veren kitlesel protesto dalgasının bir devamı olarak ortaya çıktı.
MEB geçtiğimiz Cuma günü “2025 yılı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme” sonuçlarını açıkladı. 20 binden fazla öğretmen, görev süresi uzatılmadığı için “norm fazlası” olarak kadro dışı bırakıldı ve başka okullara tercih yapmaya zorlandı.
Eğitim emekçileri sendikaları, yeri değiştirilen öğretmenlerin çoğunun “muhalif” olduğunu, atamalarda liyakat ve performansın değil eğitim sistemine ve hükümete sadakatin başlıca kriter olduğunu ileri belirttiler.
Eğitim-İş Genel Özlük-Hukuk ve TİS Sekreteri Yeliz Toy yaptığı açıklamada “kadro dışı bırakılan binlerce öğretmenin başka okullara tercih yapmaya zorlandığını” söyledi. “Tercih yapmamaları halinde resen atamalarının yapılacağını” ve bunun usule aykırı olduğunu belirten Toy uygulamanın sürgün anlamına geldiğini ekledi.
Toy ayrıca şunları belirtti: “... öğretmenler için ilçe grupları oluşturuldu. Bakanlık öğretmenlerin sadece gidebilecekleri yerleri değil, gidemeyecekleri ilçeleri de bu grubun içerisine almış. ‘Ya tercih yapacaksınız ya da ben atayacağım’ diyor aslında... Bu okullar arasında 150 kilometre mesafede olan, 4 vasıta değiştirerek ulaşamayacağınız mesafede olan yerler var.”
Lise öğrencileri uygulamaya tepki göstererek fiilen sürgün edilen öğretmenlerine sahip çıktılar. Ülke genelinde onlarca lisede binlerce öğrenci disiplin cezası tehditlerine karşın dersleri boykot etti ve okul bahçelerinde protestolar düzenledi. Çoğu lisede öğrencilere mezunlar ve veliler de destek verdi.
90 öğretmenden 50’si norm fazlası olarak kadro dışı bırakılan İzmir Atatürk Lisesi’nde öğrenciler yaptıkları açıklamada “Okulumuzun 130 yıllık köklü okul kültürü öğretmen ve öğrencilerin birlikte oluşturduğu birikimle var olmuştur. Bu kültür, öğretmenler olmadan sürdürülemez. Biz öğrenciler, öğretmenlerimizin gerekçesiz biçimde uzaklaştırılmasını kabul etmiyoruz,” dediler.
Bursa Gazi Anadolu Lisesi’nde protesto sırasında konuşma yapan bir öğrenci ise şunları söyledi: “... okulların başarısında en büyük pay, yıllardır emek veren öğretmen kadrosuna aittir. Hiçbir objektif kritere dayanmadan yapılan bu görevlendirmeler, liyakati gölgelemekte, öğrencilerin pedagojik gelişimini sekteye uğratmaktadır. Eğitimde süreklilik ve güven ortamı esastır.”
Aynı öğrenci şunları ekliyordu: “Öğretmenlerin talepleri dikkate alınmalı, proje okullarındaki görevlerine devam etmeleri sağlanmalıdır. Eğitim gibi hayati bir alanda keyfi ve siyasi tasarruflara yer olmamalıdır. Öğretmenlerimizin yanındayız.”
Lise öğrencilerinin tepkisinin doğrudan sebebi öğretmenlerinin sürgün edilmesi olsa da niteliksiz eğitime, geleceksizliğe, artan toplumsal eşitsizliğe ve devlet baskısına karşı giderek büyüyen bir öfke mevcut.
Geçtiğimiz ay İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan protestolarda üniversite öğrencileri ön safta yer almış; sadece hükümet değil CHP yönetimi de bu kitlesel hareketi kontrol etmekte zorlanmıştı.
Mevcut öğrenci kuşağı tüm yaşamlarını 2002 yılından itibaren ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetleri altında geçirdi. Genç kuşaklar için Erdoğan hükümetleri eşitsizlik, geleceksizlik ve baskı ile özdeşleşmiş durumda. 14 Mayıs 2023’teki milletvekili seçimlerinde 18-30 yaş arası gençler arasında AKP’ye destek oranı sadece yüzde 22’ydi.
Hükümetin yıllardır eğitim sistemini niteliksizleştirerek, dini gericiliği ve milliyetçi ideolojiyi teşvik ederek ve sansür ve yasaklar uygulayarak kuşatmaya çalıştığı gençlik içinde mevcut düzene karşı öfke patlıyor. Hükümet giderek artan bir şekilde zora başvuruyor.
Geçtiğimiz ayki protestolarda anayasal demokratik haklarını kullanan çoğu genç 2 bine yakın kişi gözaltına alınmış ve 300’den fazla kişi tutuklanmıştı. İşçi sınıfına ve gençliğe gözdağı vermeyi amaçlayan bu tutuklamaların keyfiliği ve hukuk dışılığı o kadar açıktı ki tutuklananların büyük kısmı sonraki haftalarda serbest bırakıldı. Ancak halen 60’a yakın kişinin tutukluluğu devam ediyor.
2023’teki milletvekili seçimlerinde oy kullanan 30 yaş altı gençlerin yüzde 50’sinin oyunu alan CHP de temsil ettiği sınıfsal çıkarlar nedeniyle gençler için bir çıkış yolu sunmuyor.
Sosyalist Eşitlik Grubu’nun protestolar üzerine yaptığı açıklamada belirttiği gibi “… kitle hareketini seçimlere yönlendirmeye ve sona erdirmeye çalışan CHP, temel sorunların kaynaklandığı kapitalist sisteme ve burjuva egemenliğine meydan okuyacak bir devrimci işçi sınıfı hareketine Erdoğan hükümeti kadar karşıdır… Türk burjuvazisinin devrim korkularını yatıştırmaya çalışan CHP, aynı anda bir ‘NATO partisi’ olduğunu vurgulayarak emperyalist güçlere güvence vermeye ve desteklerini almaya çalışmıştır.”
Gençler arasında gelişen radikalleşme ve çıkış yolu arayışının uluslararası işçi sınıfına ve sosyalizm perspektifine yönlendirilmesi gerekiyor.
Türkiye’deki muazzam toplumsal kriz ve Erdoğan rejiminin çıplak otoriterliğe yönelmesi, kapitalist sistemin küresel krizinin bir ürünüdür. ABD’de faşist Donald Trump, kapitalist oligarşinin hizmetinde, anayasayı ortadan kaldıran bir başkanlık diktatörlüğü inşa ediyor. İşçi sınıfının ve gençliğin sosyal ve demokratik hakları yoğun bir saldırıya uğrarken bilim ve üniversiteler de artan bir baskı altında bulunuyor.
Trump’ın iktidara dönüşü tüm dünyada egemen sınıfın saldırılarına ivme kazandırmıştır. Her yerde oligarşi, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi kamu kaynaklarının kesilmesi ve onların yeniden silahlanmaya, şirketlere ve bankalara aktarılması çağrısını yapıyor. Egemen sınıfın dışarıda emperyalist savaş ve içeride sınıf savaşı gündemine karşı var olan büyük toplumsal muhalefetin diktatörlük yönetimleriyle bastırılması gerekiyor. Bu nedenle hükümetler demokratik haklara saldırıyor ve faşist hareketler teşvik ediliyor.
Gençliğin demokrasiye ve toplumsal eşitliğe dayalı düzgün bir gelecek özlemi, iflas eden kapitalist sisteme karşı sosyalizm uğruna mücadele etmeyi gerektiriyor. Gençleri bu mücadelede yer almaya ve bu program için mücadele eden Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’e (IYSSE) katılmaya çağırıyoruz.