ABD Başkanı Donald Trump’ın Pazartesi günü Beyaz Saray’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti önemli bir başlık olarak öne çıktı.
Görüşme, İsrail’in Suriye’deki askeri tesis ve hava üslerine yaptığı son saldırılarla Türkiye ile İsrail arasında doğrudan silahlı çatışma riskinin yeni bir boyuta ulaşmasının ardından geldi. Trump’ın Netanyahu ile yaptığı görüşmede Ortadoğu’daki bu iki müttefiki arasında arabulucu olma isteğini ifade etmesi, çatışma riskinin gerçekliğinin altını çiziyordu.
Görüşmenin amacı, ABD-İsrail’in Gazze’de devam eden etnik temizliğinin ele alınmasıydı. Bununla birlikte, Filistinlilere yönelik soykırım, İran’a ve müttefiklerine yönelik daha kapsamlı bir savaş hazırlığının ayrılmaz bir parçasıdır ve Türkiye, bu planlarda önemli bir yer tutmaktadır. Trump yönetimi, Türkiye ile İsrail’in karşı karşıya gelmesini değil, İran’a karşı saldırganlıkta kendisine yardımcı olmalarını istiyor.
Trump İran’ın kendi şartlarını kabul etmemesi halinde “daha önce hiç görmedikleri türden ... bombardımanlar olacağı” tehdidi savurdu ve geçen aydan beri Yemen’e neredeyse her gün hava saldırıları düzenliyor.
Erdoğan ile Netanyahu rejimleri arasındaki gerilimler, Ortadoğu’da ABD önderliğinde derinleşen emperyalist yeniden paylaşım savaşının iki ülke arasındaki bölgesel rekabeti artırmasından kaynaklanıyor.
Erdoğan Netanyahu rejiminin Filistinlilere yönelik soykırım savaşını retorik olarak eleştirip Hamas’a desteğini ifade etmekle birlikte, İsrail’in savaş makinesine yakıt sağlanmasını hiç durdurmadı. Tel Aviv’in önemli bir petrol tedarikçisi ve müttefiki olan Azerbaycan’dan İsrail’e petrol akışı halen Türkiye üzerinden yapılıyor. Türkiye çok sayıda ABD-NATO üssüne ev sahipliği yaparken, ülkenin doğusunda bulunan Kürecik radar üssünün İran’a ve müttefiklerine karşı ABD’ye ve İsrail’e istihbarat sağladığı belirtiliyor.
Bu yüzden, İran yönetiminden bir yetkili geçen hafta Britanya’daki Telegraph’a şu uyarıda bulunmuştu: “Zamanı geldiğinde Amerikan, Britanya ya da Türk askeri olmanız fark etmeyecek; eğer üssünüz Amerikalılar tarafından kullanılıyorsa hedef olursunuz.”
Ortak basın toplantısında Netanyahu, “Suriye’deki durumu da ele aldık. Türkiye ile kötüleşen komşuluk ilişkilerimiz var. Suriye’nin, Türkiye de dahil olmak üzere hiç kimse tarafından İsrail’e saldırı için bir üs olarak kullanılmasını istemiyoruz,” dedi ve ekledi: “Türkiye, ABD ile harika ilişkileri olan bir ülke. Başkan Trump’ın Türkiye lideri ile bir ilişkisi var. Bu çatışmayı çeşitli şekillerde nasıl önleyebileceğimizi görüştük.”
Trump ise “Belki basın bana kızacak ama Erdoğan’ı seviyorum. O da beni seviyor. Hiçbir sorunumuz yok. Sert ama akıllı bir adam. 2 bin senedir kimsenin yapamadığını yaptı ve Suriye’yi ele geçirdi,” dedi. (Bu aptalca açıklama sadece Trump’ın cehaletinin altını çizmektedir, zira Suriye 1516’dan 1918’e kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı ve daha önce Bağdat ve Kahire’den yönetiliyordu. Suriye ancak 20. yüzyılda bağımsız bir devlet haline gelmiştir.)
Trump ayrıca Netanyahu’ya dönerek, “Onunla yaşayacağınız herhangi bir sorunu ben çözebilirim ancak makul olmanız şartıyla,” dedi.
İsrail Gazze’de kadın, çocuk ve yaşlılar dahil sivilleri katlederken, açıkça tanımlanmış yardım görevlilerine ve gazetecilere saldırılar düzenlerken ve açlık bir savaş aracı olarak kullanılırken ABD, İsrail’i bu tür “makul” eylemlerini sürdürebilmesi için silahlandırıp finanse etmeyi sürdürüyor. Bizzat Trump, Gazze’nin etnik temizliğini açıkça desteklediğini ve orayı “elde etmek” isteğini ilan etmiş durumda.
ABD’nin Türkiye büyükelçisi adayı Tom Barrack’ın 1 Nisan’daki Senato oturumunda da aynı kritik konular gündeme geldi. Trump’ın açıklamalarında olduğu gibi Barrack’ın cevapları da Washington’ın Türkiye’yi İran’a karşı savaş hazırlıklarını da kapsayan Ortadoğu’da tam egemenlik planlarında kritik bir müttefik olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Barrack, gayrimenkul ve emlak geliştirme konusunda uzmanlaşmış birkaç özel sermaye şirketinin kurucusu ve Trump’ın milyarder bir ahbabıdır; başta Basra Körfezi şeyhlikleri olmak üzere Ortadoğu’da geniş çıkarlara sahiptir. Trump ailesiyle çok sayıda iş anlaşması yapmış ve bir dönem Trump’ın damadı Jared Kushner’in 70 milyon dolar borçlu olduğu bir alacaklı olarak, Trump’tan gelen bir telefonun ardından Kushner’in iflastan kurtulmasına yardımcı olmuştur.
Barrack açılış konuşmasında Türkiye’yi “Avrupa, Asya ve Ortadoğu’nun stratejik kavşağında değerli bir NATO müttefiki” olarak nitelendirirken iki partiden senatörler, Ankara’ya, Suriye’deki askeri varlığı, Hamas ile devam eden ilişkileri, İsrail hükümetine yönelik tutumu ve Rus S-400 hava savunma sistemi satın alması konusunda eleştiriler getirdi.
ABD ve Türkiye hükümetleri arasındaki bu gerilim konularına ilişkin Barrack, Erdoğan hükümetini doğrudan eleştirmekten kaçındı. Bununla birlikte Barrack, iki ülke arasındaki iş birliğinin Türkiye’nin ABD’nin stratejik önceliklerine uyum sağlamasına bağlı olacağının altını çizdi.
Barrack, Türkiye’nin İncirlik ve İzmir’deki askeri üsler, Ukrayna’ya SİHA sağlaması, Rusya ile Karadeniz tahıl koridoru anlaşmasındaki arabuluculuğu dahil olmak üzere NATO’ya olumlu katkılar yaptığını söyledi. Diğer yandan NATO ile Türkiye arasındaki gerilimlerin varlığını da kabul ederek ABD-Türkiye ilişkilerinde “sağlam ve yapılandırılmış bir sürece” ihtiyaç olduğunu vurguladı. Diplomatik çabalar, tutarlı mesajlara ve “zaman içinde engellerin” ortadan kaldırılmasına odaklanmalıdır, diye belirtti.
Florida Senatörü Rick Scott ise Barrack’a Türkiye’yi “büyük bir NATO müttefiki” olarak yeniden hizaya getirmek mümkün mü, diye sordu. Barrack olumlu yanıt vererek kendisini engelleri aşmaya kararlı “küçük bir çekice” benzetti.
Oturumda ağırlıklı olarak Türkiye’nin ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki çıkarlarıyla nasıl daha fazla aynı hizaya geleceğine yanıt arandı. Barrack, “Türkiye, Başkan Trump’ın Ortadoğu’daki İran etkisine karşı koymaya yönelik azami baskı kampanyasında önemli bir ortak,” dedi ve ekledi “Hepimizin hemfikir olduğu şey, Suriye’deki Esad rejiminin geri çekilmesinin, İsrail adına, Amerika adına, Türkiye adına Şii hilalinden kurtulma ve IŞİD’i ortadan kaldırma fırsatı sağladığıdır. Ancak karşı karşıya olduğumuz sorunların boyutu muazzam.”
Barrack’ın “muazzam boyutta” olduğunu söylediği sorunlar, temelde, Gazze’de devam eden soykırım ve Suriye’deki rejim değişikliği sonrası İsrail ile Türk egemen sınıfları arasında artan rekabetin ABD’nin bölgesel çıkarları çerçevesinde nasıl uzlaştırılacağı ile bağlantılıdır.
Teksas Senatörü Ted Cruz’un, oturum sırasında, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından İsrail Başbakanı Netanyahu ve diğer yetkililer hakkında çıkarılan tutuklama emirlerine Türkiye’nin verdiği desteği kınamasının ardından Barrack, Erdoğan’a, “Başkan Trump’la çarpışma rotasına girme. Bu akıllıca bir strateji olmaz” tavsiyesinde bulundu.
Nevada Senatörü Jacky Rosen ise Türkiye’nin Hamas liderlerini ağırlamayı bırakmasını ve İsrail ile ilişkilerini düzeltmesini talep etti.
ABD’nin Türkiye’yi Ortadoğu’daki hedefleri açısından tam olarak hizaya sokamaması halinde, Trump’ın Erdoğan’a olan sevgisi değil ama Amerikan emperyalizminin çıkarları belirleyici olacaktır. Trump ilk döneminde Türkiye’ye önemli yaptırımlar uygulamıştı. 2019’da Ankara’nın Rusya’dan S-400 sistemlerini teslim almasına, Türkiye’yi F-35 savaş uçaklarının üretim sürecinden çıkararak yanıt vermişti.
2018’de Trump Türkiye’nin çelik ve alüminyum ihracatına yönelik gümrük vergilerini, sırasıyla, yüzde 50 ile yüzde 20’ye çıkararak ikiye katlamış ve bu adım, Türk ekonomisini sarsmıştı. O dönem söz konusu tarifenin gerekçesi, Amerikalı evangelist Papaz Andrew Brunson’un tutukluluğu idi. Yaptırımlar karşısında Erdoğan hükümeti Brunson’u birkaç ay içinde serbest bırakmak zorunda kalmıştı.
Nitekim Trump, Netanyahu ile ortak basın toplantısında Türkiye ile İsrail arasındaki sorunları çözme kabiliyetinden bahsederken bu olaya atıfta bulunarak “Hatırlayacağınız gibi papazımızı geri aldık. Bu o zaman büyük bir olaydı,” diyerek “dost”u Erdoğan’a uyarıda bulunmayı ihmal etmedi.